Borçlar Hukukunun Temel Kavramları
   7215 23.10.2018

I-BORÇLAR HUKUKUNUN KONUSU VE KAYNAKLARI

IA-KONUSU:

Borçlar hukuku medeni hukukun borç ilişkilerini düzenleyen dalıdır ve Medeni Hukukun en geniş ve en önemli kısmını oluşturur.Konusunun kapsamını ise borç ilişkisinin doğumu, hükümleri, türleri ve sona ermesi oluşturur. 

IB-KAYNAKLARI:

Borçlar hukukunun asli kaynaklarının başında 818 sayılı Borçlar Kanunu gelir. Borçlar Kanunumuz da Medeni Kanunumuz gibi İsviçre’den alınmış ve onunla birlikte yürürlüğe girmiştir. (4.10.1926)

Biçimsel açıdan Medeni kanunumuzdan ayrı ve bağımsız bir kanun olmakla beraber içerik bakımından Medeni Kanunumuzu tamamlayan bir kanundur.

 Ticaret Kanunumuz da Medeni Kanunumuzun bir cüz’ü (parçası) olduğundan Borçlar Kanunu ile Ticaret kanunu arasında da yakın bir ilişki vardır. Bu nedenle hakkında ticari hüküm veya örf ve adet bulunmayan ticari anlaşmazlıklara Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.

 

Borçlar Hukukunun konusuna giren hukuki ilişkiler sadece Borçlar Kanunu, Medeni Kanun ve Ticaret Kanunu gibi genel kanunlar tarafından düzenlenmiş değildir. Bunların dışında bir çok özel kanunlarla da düzenlenmiştir. (1475 s iş Kanunu, 2918 s Trafik Kanunu vs.)

 

II-TEMEL KAVRAMLAR (borç, borç ilişkisi, sorumluluk)

IIA-BORÇ

Dar anlamda borç para borcunu ifade eden bir kavramdır.

Geniş anlamda borç ise, alacaklı ve borçlu olarak isimlendirilen iki taraf arasında mevcut hukuki bağı ifade eder ki buna borç münasebeti (ilişkisi) denir.

IIB-BORÇ İLİŞKİSİ

 

 A-Borç İlişkisinin tanımı

        İki taraf arasındaki mevcut bulunan ve bunlardan birini,(borçlu) diğerine (alacaklı) karşı belli bir davranış biçiminde (edim) bulunmakla yükümlü kılan bir bağdır.

 

B-Borç İlişkisinin Unsurları

 

Ba- Alacaklı ve borçlu ( borç ilişkisinin tarafları)

 

i)-Alacaklı;Aralarındaki borç ilişkisine dayanarak borçludan kendisine bir edimde bulunmasını istemek yetkisine sahip olan taraftır.

     Örnek; Bağışlama sözleşmesinde alacaklı taraf bagış yapılan kimsedir.

ii)-Borçlu; Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklıya karşı bir edimde bulunma yükümlülüğü altına girmiş olan taraftır.

 

Bb-Edim

Aralarındaki mevcut borç ilişkisi nedeniyle alacaklının borçludan istediği, borçlunun da   yerine getirmekle yükümlü olduğu davranış şeklidir. Örnek; Borçlunun edimi bağışladığı şeyi teslim etmektir.   

 a)Edimin Konusu

Bir şeyi vermek, yapmak veya yapmamak (Üç şekilde ) olabilir

. Örnek ; satış sözleşmesinde borçlunun edimi satılan şeyi alıcıya teslim etmektir. (Vermek) Hizmet sözleşmesinde işçinin edimi (yani yerine getirmekle yükümlü olduğu görevi yapmaktır). (Yapmak)rekabet yasağı sözleşmesinde tarafların edimi rekabet yasağına aykırı davranmamak (yapmamak).

 b)-Edimin türleri

 b1)sürelerine göre

i-ani edim

Bir veya birden fazla işlemle bir anda yerine getirilen edimlerdir. (bir defalık, süresiz edim) örnek:Alıcının satın aldığı malın bedelini(semen) satıcıya ödemesi.

ii-sürekli edim

Belli bir süre borçluyu devamlı bir riayet(uyma) yükümü altında tutan edimlerdir.

Örnek. Hizmet sözleşmesinde işçinin sözleşme süresince hizmet etmekle yükümlü olması durumunda ani bir edim değil sürekli bir edim söz konusudur.Çünkü işçinin edimini bir defada ve bir anda yerine getirmesi mümkün değildir.

 

 b2)bölünüp bölünemediğine göre

i-bölünebilen edim

Edim konusu olan şeyin değerinde veya niteliğinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birbirine eşit birden fazla parçalara ayrılabilen edimlerdir. Örnek: Taksitle satım sözleşmesinde alıcının borcunun konusu olan edim bu şekildedir ve birkaç taksitle yerine getirilebilir.

ii- bölünemeyen edim

Edim konusu olan şeyin değerinde veya niteliğinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birbirine eşit birden fazla parçalara ayrılması imkansız olan edimlerdir. Örneğin işçinin hizmet edimi bölünemez bir edimdir.

 

C-Borç ilişkisinin kaynakları

 

Ca-Hukuki işlemler ve sözleşmeler

Hukuki işlem , bir kimsenin hukuki bir sonuç elde etmek maksadıyla iradesini beyan etmesi (açıklaması) demektir.

Örnek: bir kimsenin evlilik dışı doğan bir çocuğun babası olduğunu kabul etmek üzere iradesini kanunun öngördüğü şekle uygun olarak açıklaması (aile hukukundaki adıyla   tanıma yapması) bir hukuki işlemdir.

Sözleşme, İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamaları (beyanları) sonucunda kurulan (meydana gelen) iki taraflı bir hukuki işlemdir.

 

Cb-Haksız fiiller

 

 Hukuka aykırı olan , hukuk düzeninin hoş görmediği ve yapılmalarına izin vermediği zarar doğurucu fiillerdir.

 

Cc-Sebepsiz zenginleşme

Bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmadan diğer bir kimsenin malvarlığının zararına olarak artması veya aynı kalması demektir.

 

IIC-SORUMLULUK

 

 Alacaklının alacağını alabilmesi için borçlunun malvarlığına cebri icra (zorla ifa ettirme) yoluyla el koyabilmesi yetkisi ve borçlunun buna katlanmak zorunda olması demektir.

 

1-Sorumluluk türleri

 

a- Şahıs ile sorumluluk:

         Alacaklının olacağını tahsil edebilmek için borçlunun şahsına el atabilmesi demektir. Çok eski devirlerde uygulanmıştır. Günümüzde borç için hapis cezası ve şahıs ile sorumluluk geçerli değildir   .

 

b- Mal ile sorumluluk:

Alacaklının alacağını alabilmesi için borçluya ait mal varlığına cebri icra yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun da bunlara katlanmak bunlara katlanmak zorunda olması demektir.

 Modern hukuk sisteminde mal ile sorumluluk geçerlidir.İki çeşittir.

 

b1-Sınırsız Sorumluluk;

 Borçlunun tüm mal varlığı ile sorumlu olmasıdır.Kural olarak tüm mal varlığıyla sorumluluk esastır. Örnek zincirleme kefalet durumu.

Ancak icra iflas kanunun 82. maddesindeki haczi caiz olmayan mallar bundan muaftır. Haczi caiz olmayan mallar kişinin elbisesi,yatağı,mutfak eşyaları gibi

 

b2-Sınırlı sorumluluk:

Borçlunun(borcundan dolayı) mal varlığının bir kısmı ile sorumlu olmasıdır.iki çeşittir

 

i)belirli mallarla sorumluluk: borçlu bütün mallarıyla değil bazılarıyla sorumludur.(kanundan veya sözleşmeden doğabilir) Örnek devlet (hazine) miras bırakanın borçlarından kendisine bırakılan kısım kadarından sorumludur.

 

  1. ii) belirli miktarla sorumluluk.

Kural olarak tüm mal varlığı ile sorumlu olan borçlunun belli bir miktarla sorumlu tutulmasıdır.

Örnek. Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı borcun miktarının para olarak belirtilmesi şarttır. Aksi halde geçerli olmaz.

 

2-Eksik Borçlar

 

a-evlenme tellallığından doğan ücret borcu

evlenmeye aracılık eden kişiye Borçlar Kanunumuz alacaklı olduğu iddiasıyla dava açma hakkı tanımamıştır.Burada Kanun evlenmenin ahlaki değerini göz önüne alarak evliliğin para karşılığı sözleşme konusu yapılmasını önlemek istemiştir.

 

b-Kumar ve bahisten doğan borçlar

Bu borçlar için alacaklı açısından dava hakkı tanınmamıştır.

 

c-eşler arasındaki borçlar

Medeni kanunumuza göre eşler arasındaki borçlar talep ve dava edilebilen ancak evlelik devam ettiği sürece cebri icra edilemeyen borçlardır.

 

d-Zamanaşımına uğramış borçlar

Zamanaşımına uğramış bir alacak için alacaklının ifa talebinde bulunması halinde borçlu zamanaşımı def’ini ileri sürerek borcu ödemekten kaçınabilir.

 

e-Ahlaki vazifelerden doğan borçlar

Ahlaki kurallar gereği bir kimsenin başkalarına karşı yapması icap eden davranışlar (örneğin muhtaç olanlara yardım etmek ) kişilerin sosyal vazifeleridir. Hukuki açıdan da ahlaki görevlerden doğan borçlar kabul edilmiş ancak , bu borçların cebri icra ve dava yoluyla takibi imkanı sağlanmamıştır.

                                  

 BORÇLAR HUKUKU

  

 GENEL HÜKÜMLER                                           

 ÖZEL BORÇ İLİŞKİLERİ                                                                                                                   

 1.BÖLÜM: BORÇLARINDOĞUMU

 

 1A-HUKUKİ İŞLEMLERDENVE

 SÖZLEŞMELERDEN DOĞAN BORÇLAR

 -Hukukiişlemler

 -Sözleşmeler

 -Sözleşmelerinmeydana gelmesi

 -İlan ileyapılan vaatler

 -Sözleşmelerinşekli

 -Sözleşmelerinyorumu

 -İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluk

 -sözleşmeninkonusu

 -gabin

 -temsil

 

1B-HAKSIZ FİİLLERDEN DOĞAN BORÇLAR

 -genelolarak

 -haksızfiiller

 -kusursuzsorumluluk

 

1C-SEBEPSİZ-ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN

 BORÇLAR

-Sebepsiz zenginleşme

                          

2.BÖLÜM: BORÇLARINHÜKÜMLERİ

-borcun ifası

-borcun ifa edilmemesi

-borçlunun temerrüdü

                                       

3.BÖLÜM:BORÇLARINÖZEL

 DURUMLARI

-müteselsil borçluluk

-şarta bağlı borçlar

-pey akçesi

-pişmanlık akçesi

-cezai şart

-alacağın temliki

-borcun nakli

                                         

4.BÖLÜM:BORÇLARIN.SONAERMESİ

-genel olarak

-ibra

-yenileme

-birleşme

-kusursuz imkansızlık

-takas

-zamanaşımı

 

1.BÖLÜM:MÜLKİYETİN DEVRİ AMACINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 -satım sözleşmesi

 -trampasözleşmesi

 -bağışlamasözleşmesi

 

2.BÖLÜM: KULLANDIRMA AMACI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 -kirasözleşmesi

 -ariyetsözleşmesi

 -karzsözleşmesi

 -Leasing sözleşmesi

 

3.BÖLÜM:İŞGÖRME AMACI GÜDEN SÖZLEŞMELER

-hizmet sözleşmesi

-eser(istisna) sözleşmesi

-vekalet sözleşmesi

-havale

 

4.BÖLÜM:SAKLAMA AMCINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

-vedia (saklama) sözleşmesi

 

5.BÖLÜM:TEMİNAT AMACINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

-kefalet sözleşmesi

 

                     

GENEL HÜKÜMLER

                                                                               

 

BORÇLARIN DOĞUMU(TEŞEKKÜLÜ)

 

BORC İLİŞKİSİNİN KAYNAKLARI

   

Akitler(sözleşme) ve diğer               haksız fiiller                   haksız iktisap

hukuki işlemler                                                               (sebepsiz zenginleşme)

    

A-HUKUKİ İŞLEMLER VE SÖZLEŞMELERDEN DOĞAN BORÇLAR

 

1-Borçlar kanunun 1-40. maddeleri akitten doğan borçları diğer kısımlar ise haksız fiilden doğan borçlar ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borçları düzenler.

 

A.1Hukuki işlemler

Hukuki işlem bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmasıdır. İki çeşittir.

 

a)Tek taraflı hukuki işlemler

sadece bir tarafın irade beyanıyla meydana gelen hukuki işlemlerdir.örnek.vasiyet.Vasiyeti yapanın (vasiyetçinin, mirası bırakanın)iradesini kanunun öngördüğü şekle uygun olarak açıklamasıyla doğmuş olur.başkasının iradesini açıklamasına gerek yoktur aynı şekilde vakıf kurma da tek taraflı bir hukuki işlemdir.

 

b)Çok taraflı hukuki işlemler;

 Birden fazla kimsenin irade açıklamasında bulunmasıyla meydana gelen işlemlerdir.”ortak hukuki işlem” “karar” ve “sözleşme” gibi türleri vardır.

 En önemlisi iki taraflı hukuki işlem olan sözleşmelerdir..

 

A.2 Akitten doğan borçlar (sözleşmeler)

 

1-AKİTLER( SÖZLEŞME)

İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla kurulur.Yani sözleşmede iki irade beyanı vardır.Bunlardan önce açıklanan iradeye icap (teklif)denir.İcap sözleşme yapma çağrısıdır.Karşı tarafın irade beyanına kabul denir.Karşı tarafın kabul beyanıyla sözleşme kurulmuş olur.

Örnek. Fiyat listesi gönderilmesi icap değildir ancak fiyat gösterilerek mal satılması icap sayılır.

BK na bir göre sözleşmenin geçerliliği herhangi bir şekle bağlı değildir.Bazı sözleşmeler için ise belirli şekil öngörülmüştür.Örneğin taşınmaz mal satımı resmi şekle tabidir.

Alacağın temliki (alacağın bir başka kişiye devri) yazılı şekle tabidir. Bu şekle uyulmamış sözleşmeler hukuken sakattır.

Bir sözleşmenin belirli süre sonra (zamanı gelince)yapılması mecburiyetini getiren sözleşmelere “ön sözleşme” veya “sözleşme yapma vaadi” denir Zamanı gelince, alacaklıya asıl sözleşmenin yapılmasını isteme hakkı verir. Örnek:( taşınmaz satış vaadi sözleşmesi)

 

Sözleşmeler , eğer yasal şekil koşuluna uyulmamışsa , taraflardan biri temyiz kudretine sahip değilse, danışıklı (muvazaalı) ise, konusu genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına ,emredici hükümlere aykırı ise kesin hükümsüzlük (geçersizlik) yaptırımı ile karşılaşır.

Eğer sözleşmede iradeyi sakatlayan haller varsa veya gabin (sömürülme) durumu varsa iptal edilebilirlik yaptırımı ile karşılaşır.

Sözleşmeye taraf olanlardan biri yükümlülüğünü yerine getirmeyerek diğer tarafı zarara uğratmışsa zararı gidermek (tazmin)zorundadır

 

2-SÖZLEŞME TÜRLERİ

Sözleşmeler borç yüklenen tarafın sayısına göre “ tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler” ve “iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler” şeklinde ikiye ayrılır.

 

2A-BORÇ YÜKLEMELERİ BAKIMINDAN SÖZLEŞMELER

“Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler “

 taraflardan sadece birisi borç altına girer diğer taraf ise borç yüklenmez. Örnek. Bağışlama sözleşmesinde sadece bağışlayan borç altına girer. Bu borç bağışlama konusu şeyin mülkiyetinin diğer tarafa devredilmesidir.bağışlanan kişi ise boç altına girmez sadece bağışlanan şeyin mülkiyetinin kendisine geçirilmesini isteme bakımından alacaklı durumunda bulunmaktadır.

 

“iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler”

taraflardan her ikisi de borç altına girmektedir. Örnek satım, trampa, kira, istisna (eser) ve hizmet sözleşmeleri bu tür sözleşmelerdendir.bu sözleşmelerde taraflardan her biri karşılıklı olarak diğerine karşı bir edimde bulunmakla yükümlüdür. Örneğin satım sözleşmesinde satıcı sattığı malın mülkiyetini alıcıya devretme , alıcı ise kararlaştırılan bedeli satıcıya ödeme borcu altına girer. Bu tür sözleşmelerde her iki tarafın edimi karşılıklı olarak mübadele edilmektedir bu tür sözleşmelere “tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler” veya “karşılıklı sözleşmeler” denir. İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden bazılarında ise (ariyet, karz, vekalet, vedia) edimlerin karşılıklı değiş tokuşu söz konusu değildir.Bunlara da “eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler denir”.

 

2B-BAĞLI OLDUKLARI ALAN BAKIMINDAN SÖZLEŞMELER

Borçlar hukuku iki kısımdan oluşuyordu. Birinci kısımda genel hükümler ikinci kısımda ise özel borç ilişkileri yer alır. Bu kısma akdin muhtelif nevileri (çeşitleri9 dense de bu doğru bir ifade değildir. Çünkü Bunların hepsi borçlar kanununda yer almayıp bazıları kendi kanunları ile düzenlenmektedir.örnek. faktoring sözleşmesi, evlenme akdi 8medeni kanun ) vb.

 

A.3-Sözleşmenin meydana gelmesi

 

I-İCAP (SÖZLEŞME YAPMA TEKLİFİ)

 

1a-Tanım:

 

Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından zaman itibariyle ilk önce yapılana “icap” (öneri) , bu açıklamayı yapan tarafa da icapçı (öneren ) denir.

 

1b-icabın unsurları.

 

i-icap zaman bakımından önce açıklanan irade beyanıdır.

ii-icap tek taraflı ve varması (ulaşması) gerekli bir irade beyanıdır.

iii-İcap icapta bulunan kimsenin (icapçının ) bu beyanı ile bağlı olma niyetini yansıtmalıdır. Yani icap oluşmuşsa icapcıyı bağlar. İcapcının beyanından icabı (önerisi) ile bağlı olma niyeti açıkça anlaşılmaz ise bir icap değil icaba davet söz konusu olur.

 

iv-İcap yapılmak istenen sözleşmenin tüm esaslı (asli)unsurlarını içermek zorundadır.

Yani icap (öneri) yöneltildiği tarafın (karşı taraf) tereddüte düşmeden kabul ya da iradesini açıklayabileceği şekilde olmalıdır.Örneğin bir mal satılacaksa hangi malın satılacağı, özellikleri, hangi fiyata satılacağı, miktarı vb

 

v-İcap mutlaka bir karşı tarafa yöneltilmiş olmalıdır. Karşı taraf tek kişi de olabilir veya icap kamuya karşı da olabilir. Bu durumda umuma icap söz konusudur.

Örnek: gazetelere verilen kiralık ev ilanları vb.

 

1c-icabın bağlama süresi

 

i-süreli icaplarda:

bir kimsenin belli bir süre bağlı olmak niyeti ile beyan ettiği icaba süreli icap denir.

Süreli icapta bulunan kimse bu sürenin sonuna kadar icabı ile bağlı kalır. Kabul haberi bu süre bitmeden önce icapçıya ulaşmazsa icapçı (öneren) artık icabı ile bağlı kalmaktan kurtulur.

 

ii-süresiz icapta

 

yani icapçının kabul için bir süre belirlememiş olduğu durumda ise

 

-hazır olanlar arasında

Süresiz bir icap hazır olanlar arasında yapıldığı takdirde , kabulcü derhal  kabul beyanını açıklamazsa icap bağlayıcılığını yitirir.İki tarafın telefonla veya temsilcileri aracılığıyla yapmış oldukları icaplar , hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.

-hazır olmayanlar arasında

Karşı karşıya bulunmayanlar arasında yapılan süresiz icabın bağlama süresi vaktinde gönderilmiş bir kabul haberinin icapcıya ulaşacağı ana kadardır. Süresi içinde ulaşacak şekilde gönderilen ancak vaktinde ulaşmayan kabul haberini alan icapcı , bununla bağlı olmak istemediğini derhal karşı tarafa kabulcüye bildirmediği takdirde sözleşme yine kurulmuş olur.

 

1d-İcaptan dönme

İcapcı kural olarak açıklamış olduğu icap beyanı ile bağlıdır, kabul beyanının açıklanması ile akit kurulmuş olur.Ancak BK m 9 a göre şu 3 durumda icapcı (öneren) icabından dönebilir.

-İcaptan dönme (rücu) beyanı, icaptan önce ulaşırsa (kabulcüye)

-İcaptan dönme beyanı , icap ile aynı anda karşı tarafa ulaşırsa

-İcaptan dönme beyanı kabulcüye icaptan sonra ulaşmakla beraber icaptan önce öğrenilirse icapcı icabından dönmüş (vazgeçmiş) sayılır. Yani icap hiç yapılmamış sayılır

kısaca icapçı icap kabulcü tarafından öğrenilinceye kadar beyanından döndüğünü kabulcüye bildirerek icabından dönebilir.

 

1e-Ölüm veya ehliyetsizliğin icaba tesiri

 

i-icapçı açısından

İcapçı, icabını açıkladıktan sonra (bağlayıcılık süresi içinde) ölürse veya fiil ehliyetini yitirirse , icapçı açısından şahsi edim niteliğinde olan beyanlar geçerliliğini yitirir. Maddi edimlere ilişkin icaplar ise bağlayıcılığını korur ve kabulcünün kabul beyanını açıklaması ile sözleşme kurulmuş olur.Meydana gelen (kurulan) bu sözleşme ile ölüm halinde (icapçı ölürse) mirası reddetmemiş olan mirasçılar bağlı olurlar.Örnek: satım sözleşmesinde icapta bulunan kişi ölmüşse ve karşı taraf süresi içinde kabul beyanında bulunursa (icapçı ölmüşken) icapcının maddi edimi (malın teslimi) ile mirasçılar bağlıdır.

 

ii-kabulcü açısından

Kabulcünün kendisine gönderilen icabın bağlama süresi içinde ölmesi veya fiil ehliyetini yitirmesi halinde aynen icapta olduğu gibi kendisine şahsi bir edimi ifa etmesini öneren beyanlar geçersiz kalır.Kabulcünün maddi bir edimi ifa etmesini öneren beyan mevcutken kabulcünün ölmesi halinde mirasçıları icapçıya kabul haberi göndererek sözleşmeyi inşa edebilirler.

 

II-KABUL (SÖZLEŞMENİN KURULMASI)

 

a-tanım

kabul , icapçının yapmış olduğu öneriye(icaba) kabulcünün verdiği olumlu cevaptır.

Yani kabulcünün kendisine yapılmış olan icapla tamamen mutabık olduğuna ilişkin tek taraflı ve varması (ulaşması) gerekli irade açıklamasıdır.

 

b-kabulün unsurları

 

-Kabul beyanı tamamen icaba uygun ve onu onaylar nitelikte olmalıdır. Eğer kabulcünün beyan ettiği irade icabı değiştirir veya tamamlar nitelikte olursa , kabul değil yeni bir icap durumu söz konusu olur.

-Kabul beyanının sözleşmenin kurulmasını sağlayabilmesi için mutlaka icabın bağlama süresi içinde icapcıya ulaştırılması gerekir.İcabın bağlama süresini aşarak icapcıya ulaşan kabul beyanı kabul değil yeni bir icap sayılır.

-Kabul beyanı yazılı sözlü veya temsilci aracılığıyla da açıklanabilir.8şekle tabi değildir)

 

c-zımni kabul

 

Eğer kabul iradesi açık olarak beyan edilmişse (kullanılan ifade ve sözcüklerden duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça anlaşılıyorsa) buna açık(sarih) kabul denir

Kabulcünün icabı kabul ettiği açıkça anlaşılmamakla beraber (susma ve sessiz kalma) takındığı tavır ve davranışlardan onun bunu kabul ettiği sonucu çıkarılabiliyorsa buna da örtülü(zımni) kabul denir.Susmanın yanında sahiplenme ve ifa(yerine getirme) ile de zımni kabul halleri mevcuttur.

Örnek. Kendisine gönderilen kumaştan bir takım elbise dikmesi istenilen terzinin , kumaşı uygun bir süre içinde geri göndermemesi, elbiseyi dikmeyi kabul ettiği anlamına gelir.

d-kabulden dönme

Kabulden dönme beyanı (açıklaması) kabul beyanından önce veya aynı anda ulaşması hatta sonra ulaşsa bile icapcı tarafından önceden öğrenilirse kabulcü kabulden dönmüş olur. Bu durumda kabul beyanı hiç açıklanmamış olur ve akit meydana gelmez.

 

e-ölüm yada ehliyetsizliğin kabule etkisi

Kabul beyanında bulunduktan sonra kabulcünün ölmesi veya fiil ehliyetini kaybetmesi halinde şahsi edimler için mirasçılar bağlı değildirler.Örnek. bir şarkıcının konser teklifini kabul ettikten sonra ölmesi halinde meydana gelen akit kendiliğinden sona erer. Maddi edimler (para, mal) için kabul beyanı ile kurulan sözleşme ile kabulcünün mirasçıları bağlı olurlar.

 

III-SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELDİĞİ AN

 

-hazır olanlar arasında yapılan bir sözleşme “ kabulün açıklandığı anda” meydana gelmiş (kurulmuş) olur.

- hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda meydana geldiğini belirlemek biraz güçtür. Bu konuda açıklama, gönderme, varma, öğrenme anlarını esas alan dört teori vardır.

  1. muz bunlardan varma(vusul) teorisini benimsemiştir. Yani kabul haberinin icapçıya ulaştığı (vardığı) anda sözleşme kurulmuş olur.

Burada önemli bir husus vardır. BK m9 ile BK m10 daki iki durum farklıdır. BK m 10 da hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi andan itibaren hüküm (sonuç ) doğuracağı açıklanmıştır. Bu bakımdan sözleşmenin kurulduğu an ile sonuç doğurduğu an farklı şeylerdir.BK 10 m ye göre sözleşme kabul haberinin gönderildiği anda hüküm doğurmaya başlar. Bunun önemi özellikle faizde görülür. Faiz sözleşmenin meydana geldiği andan(kabulün icapcıya vardığı an) değil kabul haberinin gönderildiği andan itibaren işlemeye başlar.

 

A4-ilan suretiyle yapılan vaadler

 

Dar anlamda ilan suretiyle vaad ve ödüllü yarışma ilanı olarak iki çeşittir.

 

I-TANIM

“Belirli bir işin yapılmasına veya bir sonucun elde edilmesine karşılık bir mükafatın verileceğinin umuma (halka) hitaben ilan suretiyle taahhüt edilmesidir.”

 

II-ŞARTLARI

-vaad umuma yani ismen belirtilmemiş olan kimselere yöneltilmiş olmalıdır.

-vaad aleni olmalı yani ilan yoluyla yapılmış olmalıdır. (gazete, radyo,tv, afiş)

-yapılan vaad ciddi olmalıdır.

-Vaad edilen mükafat önceden belirlenmiş olmalıdır.

- Vaad edilen mükafat para ile değerlendirilebilir olmalıdır.

-İlan suretiyle vaade bulunan kimse bir edimin yerine getirilmesini istemektedir.

İstenen bu edimin hukuka ve ahlaka aykırı olmaması,, kişilerin haklarını çiğnememesi, ve imkansız olmaması da gerekir.

Örnek:Kanser aşısının bulunması ilan suretiyle vaade konu olabilir.

 

III-SONUÇLARI

-          ilan suretiyle yapılan vaadde gerçekleştirilmesi istenen edim yerine getirilince ilan suretiyle vaade bulunan kimse bu vaadini yerine getirmek (ödülü vermek) zorundadır. Mükafatın muacceliyet anı, yerine getirilen edimin vaad edene ulaştığı andır.

-          Edimi bir kişi yerine getirmişse ödül o kişiye verilir Birden fazla kimsece yerine getirilmişse ödülün kime verileceği vaad edenin iradesine göre belirlenir. İrade açık değilse hakimin tkdirine bağlıdır. Hakim hal ve şartlara ve vaadin mahiyetine göre karar verir. (bölüştürebilir, kura çekebilir veya birisine öncelik verebilir)

 

A5- Sözleşmelerin şekli

 

1-ŞEKİL KAVRAMI

muayyen (belirli) bir tarzda veya belirli vasıtalar ile beyan edilmesi (açıklanması) demektir.

Kaynaklarına göre: kanuni şekil-iradi şekil

Amaçlarına göre ise geçerlilik şekli-ispat şekli gibi ayrımlara rastlanır.

 

II-TÜRLERİ

 

IIA-Amaçlarına göre

 

a-geçerlilik (sıhhat, muteberlik) şekli

 

Bir sözleşme öngörülmüş olan şekle uyularak yapılmadıkça geçerli olarak doğmayacaksa , bu bir geçerlilik şeklidir.

Bk m 11/1 e göre ”sözleşmenin sıhhati kanunda açıklama olmadıkça hiçbir şekle tabi değildir” diyerek sözleşmelerin kural olarak şekilsizce yapılacağı esasını kabul etmiştir.

Kanunun istisnai olarak öngördüğü şekil ile bizzat tarafların aralarında önceden kararlaştırdıkları şekil geçerlilik şeklidir.

 

b-ispat şekli

Bir sözleşmenin varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir.yani bir sözleşmenin varlığı ancak bir şekilde ispat edilebilecekse bu şekil bir ispat şeklidir.

Örneğin.1.1.2000 tarihinden itibaren 40 milyon TL yi aşan hukuki işlemler ancak yazılı bir belgeyle, yani senetle ispat edilebilir.(HUMK m 288) İspat şekli BK nu değil Medeni Usul(yargılama) Hukuku nu ilgilendiren bir konudur.

 

IIB-KAYNAKLARINA GÖRE

 

a-Kanuni şekil iradi şekil

 

kanuni(yasal) şekil bizzat kanunun öngördüğü şekildir.yani bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelmesi için tarafların iradelerini hangi şekilde açıklamaları gerektiğinin bizzat kanun tarafından belirlenmesidir.

 

İradi şekil ise kanunun şekle tabi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların kendi istek ve iradeleriyle bir şekle tabi tutmalarıdır.

Borçlar Kanununa göre taraflara şekle tabi tutulmamış bir sözleşmeyi istedikleri şekilde düzenleme imkanı sağlamıştır. Buna sözleşme serbestisi denir ve emredici kurallara ve kamu menfaatine, genel ahlak ve adaba aykırı olmayan her türlü konuda serbestçe sözleşme yapılabilir.Ancak taraflar kanunen şekle tabi olmayan bir sözleşmenin hususi (özel) bir şekle göre yapılmasını kararlaştırmışlarsa , sözleşme kararlaştırılan şekilde yapılmadıkça iki tarafı da bağlamaz.

 

IIC-KANUNİ GEÇERLİLİK ŞEKLİNİN TÜRLERİ

 

1 - Yazılı geçerlilik şekli

 

tarafların el yazısı daktilo bilgisayar ile bir senet düzenleyerek altını imzalamalarıdır.

 Borçlar Kanunu “alacağın temliki(devri)”, “bağışlama taahhüdü”, “rekabet yasağı”, “kefalet” , “gayrimenkul tellallığı” kaydı hayatla irat (gelir)” gibi hukuki işlemleri yazılı şekle tabi tutmuştur.Yazılı şekil iki unsurdan oluşur

 

a- metin:

Metin tarafların irade açıklamalarını içeren karşılıklı olarak anlaştıkları hususlarıbelirten kısımdır.Metni borçlu veya alacaklı dışında 3. bir kişi de yazabilir.”el yazısı ile vasiyetname” nin el yazısı ile bizzat vasiyet eden tarafından yazılması zorunludur.Metinde kullanılan dil ve ifade biçiminin senedin geçerliliği üzerinde etkisi yoktur.

Borçlanan tarafından imzalanmışsa telgrafname ve mektup dahi senet sayılır.(BK m 13/2)

 

b- İmza:

Kişinin önad ve soyadının yazılmasından oluşan işarettir.Tam olarak yazılması zorunlu değildir.Önemli olan imza sahibinin kim olduğunun anlaşılır olmasıdır.Yazılı şeklin tamam olması için metnin borçlanan tarafından imzalanmış olması gerekir.Tek tarafı borçlandıran bir sözleşmeyi borç altına girenin imzalaması yeterlidir. Örneğin kefalet sözleşmesini kefilin imzalaması yeterlidir ayrıca alacaklının imzalaması gerekmez.

BK m14 e göre imzanın nasıl olacağı şöyle açıklanmıştır. “ İmza üzerine borçlanan kimsenin el yazısı olmak lazımdır”

Kendi el yazısı ile imzalamanın istisnaları ise

Çok sayıda kıymetli evrak(Hisse Senedi vb.) imzalamak için imza bir alet vasıtasıyla atılabilir.

Görmeyenlerin imzaları usulen onaylanmadıkça (noterce) veya metinde geçen hususu öğrenmiş oldukları ispatlanmadıkça imzalayanı bağlamaz.

İmza atamayanlar (okuma yazma bilmeyenler ile sakatlar ve çolaklar) ya usulen onaylanmış ve el ile yapılmış bir işaret (mühür) veya parmak basmak suretiyle imza edebilirler.Ancak bu işaretlerin imza yerine kullanılabilmesi için onaylanmış (noter tarafından)olması şarttır.

Temsilci borçlu adına senete imza atamaz kendi adına atabilir.

İmza metnin sonuna (metin bitince ) atılır.

 

2-Resmi şekil

Hukuki işlemin yetkili resmi bir makam önünde yapılmasıdır.Bu makamlar (hukukumuzda) “hakim”, “noter” , ve “tapu memuru” dur. Bu makamların düzenledikleri senetlere resmi senet denir. Resmi senetlerin içeriğinin aksi ispatlanıncaya doğru olduğu hakkında bir karine (varsayım) vardır

3-Tescil ve ilan

 

III-ŞEKLE UYMAMANIN SONUÇLARI

Kanunun ister yazılı olsun ister resmi olsun şekle tabi tuttuğu hukuki işlemlerin mutlaka aranılan şekle uyularak yapılmaları şarttır. Aksi halde bu işlem hiçbir hüküm ifade etmez yani batıldır.(geçersizdir.)

Şekle uymamanın yaptırımı “mutlak butlan” olduğundan taraflarca ileri sürülmesine gerek olmadan hakimce re’sen dikkate alınır.(görevi gereği)

 

A6-sözleşmenin konusu

 

I-Sözleşme serbestisi ilkesi ve önemi

 

“Sözleşme Serbestisi” başka bir deyişle “Akit Yapma Serbestisi İlkesi”, Borçlar Hukuku alanında geçerli olan akitlere ilişkin önemli bir ilkedir.Bu ilkeye göre, sözleşme

yapmak isteyen kişiler, sözleşmeyi yapıp-yapmamak, sözleşmenin konusunu, türünü, karşı

tarafını, edimin miktarını tayin etmek, sözleşmeye son vermek yada sözleşmeyi tadil etmek

hususlarında serbestçe (özgür iradeleri ile) hareket ederek, hukuk dünyasında, kanunda yer

almayan tipte ve içerikte sözleşmeler yaratabilirler. Ancak, hemen belirtelim ki, bu ilke Özel

Hukuk alanında sadece Borçlar Hukukunda geçerli olup, Aile Hukuku, Eşya Hukuku gibi

Medeni Hukukun diğer dallarında uygulanmaz.

 

II-Sözleşme Serbestisinin Sınırları

 

Sözleşme serbestisi ilkesinin kişilere tanımış olduğu bu geniş hareket alanı, kanundan kaynaklanan birtakım sınırlamalarla nispeten daraltılmıştır. Borçlar Kanunumuzun 19. ve 20. maddelerinden kaynaklanan bu sınırlamaları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

Sözleşme Serbestisinin Sınırları  

 

Kanuna Aykırı        Kamu Düzenine         Şahsiyet Haklarına        Ahlaka ve Adaba                Edimin Konusunun

                                     Aykırılık                       Aykırılık                       Aykırılık                      İmkansız Olmaması

  1. Kanuna Aykırılık

Sözleşmeler, kanunda emir yada yasak şeklinde belirtilmiş olan amir (emredici) hükümlere aykırı olamazlar. Başka bir deyişe, kişiler sözleşme yaparken kanunun emredici hükümlerine aykırı hususlar kararlaştıramazlar. Yani, akdin tarafları, aralarındaki anlaşma ile, kanunun emrettiği yada yasakladığı bir hususu kendileri açısından mümkün hale getiremezler.

          

  1. Kamu Düzenine Aykırılık

Bu esas uyarınca, taraflar aralarında kararlaştırdıkları hususlarda, toplumun (kamunun) genel düzen ve asayişine aykırı hükümlerin yer almamasına dikkat etmek zorundadırlar. Aksi takdirde, yani kamu düzenine aykırı hükümler içeren bir akit geçerli olmayacaktır.

 

  1. Şahsiyet Haklarına Aykırılık

Yapılan bir sözleşmede şahsiyet haklarına aykırı hükümlerin bulunması halinde, sözleşme serbestisinin sınırları aşılmış olmaktadır. Buna göre; bir kimsenin kendi rızası ile dahi olsa şahsiyet haklarından feragat etmesi (vazgeçmesi), bu haklarına aykırı hükümler içeren sözleşmelere taraf olması mümkün değildir. Aynı şekilde, hiç kimse vücut bütünlüğünü tahribe ilişkin akit yada fiil ehliyetini kısmen dahi olsa sınırlayan hukuki işlem yapamaz. Bir kimsenin ekonomik bütünlüğü üzerinde, şahsına sıkı sıkıya bağlı olan hakları da (meslek sırları, çalışma özgürlüğü gibi) şahsiyet haklarından sayıldığı için, bu haklarına mugayir (aykırı) sözleşmeler de, sözleşme serbestisinin sınırlarına aykırıdır.

 

Şahsiyet haklarına aykırılık durumlarına örnek olarak; hizmet akdi yaparak hiç evlenmeme borcu altına giren kimsenin durumu yada yaptığı sözleşme ile para karşılığında din değiştirme borcu yüklenen kimsenin durumu gösterilebilir.

 

  1. Ahlaka ve Adaba Aykırılık

Konusu ya da amacı toplum tarafından kabul edilen genel ahlak anlayışına aykırı düşen sözleşmeler, hukuken geçerli olamazlar. Evlilik dışı ilişki karşılığı ücret ödenmesi yada fuhuş faaliyetinde bulunmak isteyen kimseye ev kiralamak için yapılan kira akdi, ahlaka aykırılık nedeniyle batıldır (geçersizdir). fuhuş faaliyetinde bulunmak isteyen kimseye ev kiralamak için yapılan kira akdi, ahlaka aykırılık nedeniyle batıldır (geçersizdir).

 

  1. Edimin Konusunun İmkansız Olması

Bir sözleşmede taraflarca karşılaştırılan edimin konusunun objektif olarak imkansız olması,yani herkes açısından yerine getirilmesi gayri mümkün bir davranış olması hali de sözleşmenin meydana geldiği andaki ve herkes açısından söz konusu olan, (objektif) imkansızlıktır.

   

III-Sınırların Aşılmasının Yaptırımı

 

a-mutlak butlan

Bk m 20 ye göre böyle bir sözleşme(sözleşme serbestisinin sınırlarını aşan) batıldır.Sözleşme serbestisinin sınırlarının aşılması halinde,yapılan akit mutlak butlan yaptırımı ile geçersiz kalır.

Mutlak butlana tabidir demenin anlamı şudur. Yapılmış olan sözleşmeden hiçbir hüküm doğmaz,sözleşme yapıldığı andan itibaren hiç yapılmamış gibidir ve kanuni sonuçlar doğurmaz.

Sözleşmenin mutlak butlana tabi olduğunu (batıl) sadece taraflar değil 3. kişiler de ileri sürebilir.Hatta bir davada mutlak butlan ileri sürülmemiş olsa dahi hakim bunu resen dikkate almak zurundadır. Çünkü bu bir def’i değil bir itirazdır.

 

b-nispi(kısmi) butlan

. Sözleşmenin tamamını etkilemeyen bir yada birkaç madde sınırlara aykırı ise, sadece bu maddeler geçersiz kalır. Bu duruma ise, mutlak butlandan farklı olarak, kısmi butlan adı verilir.

Sözleşmede batıl olan kısım olmadan sözleşmenin yapılamayacağı hal ve şartlardan çıkarılabiliyorsa ve sözleşmeden yararlanan bunu ispat ederse , sözleşmenin tamamı batıl olur.

 

A7-Sözleşmelerin yorumu

Bk m 18 akitlerin tefsiri kenar başlığında “ Bir akdin şekil ve şartlarını belirlemede , iki tarafın gerek yanlışlıkla (sehven),gerekse gerçek maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak onların gerçek ve müşterek maksatlarına bakmak gerekir” demektedir.

Sözleşmeleri yorumlama ihtiyacı , çoğu defa tarafların , yapılmış olan irade açıklamalarında kullanılan bir deyimin veya sözcüğün anlamında anlaşamamaları halinde ortaya çıkar.Aksi halde ortada bir sorun yoktur yani yorum gerektiren bir durum mevcut değildir.

 

Sözleşmedeki irade açıklamalarının yorumunda günümüzde gerek doktrin, gerek yargısal içtihatlarda hakimin “güven ilkesi” ne uygun olarak işin özel durumunu, hal ve şartları gözden uzak tutmayan; orta zekalı,dürüst ve güvenilir bir kişinin alışılmış hayat şartlarına ve deneyimlerine göre vereceği anlamı esas alması görüşü egemendir.

 

A8- İrade ile beyan arasındaki uygunsuzluk halleri

 

Bir sözleşmenin geçerli olarak doğması için Tarafların karşılıklı irade açıklamaları arasında uygunluk bulunması yanında tarafların kendi iradeleri ile irade açıklamaları arasında da uygunluk olması gerekir.

İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluk kasdi olarak (bilerek ve isteyerek) veya gayri kasdi olarak (bilmeyerek ve istemeyerek) oluşabilir.

 

İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluk her iki tarfça kasdi olarak meydana getirilmişse buna “muvazaa”(danışıklık) gayri kasdi (kasıt olmadan)meydana gelmişse “buna da irade bozukluğu” denir

 

1a) Muvazaa (danışıklılık)

 

“Bir beyanın (açıklamanın) KARŞI TARAFINDA MUVAFAKATİYLE (OLURU) YALNIZ GÖRÜNÜRDE YAPILMASINA , YANİ BEYAN EDİLEN ŞEYİN İSTENİLEN ŞEY OLMADIĞI HUSUSUNDA TARAFLARIN UYUŞMUŞ BULUNMALARINA, muvazaa; bu şekilde yapılmış işleme de muvazaalı muamele denir”

 

a1 -mutlak muvazaa

Taraflar gerçekte hiçbir işlem yapmadıkları halde , başkalarına karşı sanki bir hukuki işlem yapmış görünmek konusunda anlaşırlar.örneka Bir tacirin , mali durumu kötüleşen bir tacir arkadaşının ticari itibarını yükseltmek maksadıyla sanki borçluymuş gibi ona borç senedi (bono) vermesi ya da bir borçlunun alacaklısından mal kaçırmak için tv sini bir arkadaşına satmış gibi işlem yapması halinde mutlak (adi) muvazaa söz konusudur.

 

a2-nispi muvazaa

 

Taraflar ,aralarında yaptıkları gerçek hukuki işlemi görünürdeki işlemin arkasına saklamak yani görünürdeki hukuki işlemi yapmış gibi görünmek konusunda anlaşırlar.Örnekb bir kişi çok sevdiği çalışma arkadaşı bayana bir altın kolye hediye etmek istediği halde , karısı ile bu yüzden anlaşmazlık çıkmasından çekindiği için arkadaşıyla anlaşarak satım sözleşmesi yaparsa , bu bir nispi muvazaadır.çünkü taraflar gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları “bağışlama sözleşmesi” ni görünürdeki “ satım sözleşmesinin” arkasına gizlemekte , yani başkalarına karşı altın kolyeyi “bağışlanmış” değil “satılmış” gibi göstermektedirler.

Bir murisin (miras bırakan) mirasçılarından mal kaçırmak için bir malını oğluna bağışladığı halde , ona satmış gibi işlem yapması da nispi muvazaadır. (muris muvazaası denir)

Nispi muvazaa da bazen taraflar yaptıkları muvazaalı işlemle sözleşmenin bir şartını gizleme veya yanlış gösterme hususunda anlaşırlar.Örnek satılan taşınmazın satım bedelini daha az tapu harcı ödemek amacıyla düşük göstermeyi kararlaştırırlar.

 

Nispi muvazaa farklı şekillerde ortaya çıkabilir

i-   sözleşmenin niteliğinde muvazaa

taraflar , yapmış oldukları asıl sözleşmeyi başka bir sözleşme gibi gösterebilirler.Örneğin kanuni mirasçılardan (mahfuz hisseli mirasçılar) mal kaçırmak isteyen babanın , eşi ile yapmış olduğu bağışlama akdini satış akdi gibi göstermesi.

 

ii- sözleşmenin şartlarında muvazaa

Taraflar yapmış oldukları sözleşmenin şartlarını ve konusunu, 3. şahısları yanıltmak amacıyla aslından farklı gösterebilirler.

Örneğin:

Daha az tapu harcı veya intikal vergisi ödemek macıyla gerçek satış bedelinin , görünürdeki işlemle düşük gösterilmesi

 

iii- sözleşmenin taraflarında muvazaa

akde taraf olan kimsenin 3. şahısları yanıltmak amacıyla , iki tarafın anlaşması ile gizlenerek, başka bir şahsın akdin tarafı gibi gösterilmesidir. Örneğin: A’ya satılan evin , A’nın icra takibinde olmasından dolayı mal kaçırmak maksadıyla A’nın eşi olan B ye satılmış gibi gösterilmesi.

Sözleşmenin taraflarında ve şartlarında muvazaa da görünürdeki işlemle gizli işlem arasında bir fark yoktur. Bu nedenle sözleşmenin taraflarında ve şartlarında yaratılan muvazaa ya kısmi muvazaa denir

 

a3-Muvazaanın sonuçları (hükümleri)

 

-mutlak muvazaada iki işlem vardır. Bunlardan birincisi tarafların, başkalarını aldatmak, gerçek iradelerini onlardan saklamak için amacıyla yaptıkları işlemdir ki buna görünürdeki işlem denir.

İkincisi ise görünürdeki işlemin kendi iradelerine uymadığı ve bunun sırf diğer kişileri aldatmak için yapıldığı hususunda tarafların anlaşmasıdır ki buna da muvazaa anlaşması denir.

-nispi muvazaa da ise ilaveten üçüncü bir işlem söz konusudur ki tarafların görünürdeki işlemin arkasına , sakladıkları gerçek işlemdir.bu işleme de gizli işlem denir.

Örnek b deki satım sözleşmesi “görünürdeki” bağışlama sözleşmesi ise “gizli işlem”dir.

 

1b-Latife (şaka beyanları)

 

Bir kimsenin irade beyanında bulunurken yaptığı objektif olarak ciddiye alınmayacak nitelikteki abartmalar veya aşağılamalardır.Örnek. Soruyu çözene ferrari araba bağışlayacağını söyleyen öğretmen.

Karşı tarafın ciddiye alabileceği nitelikteki abartmalar ise şaka beyanı sayılmaz ve sonuç doğururlar

 

1c-Zihni kayıt

 

Bir kimsenin bilerek ve isteyerek, asıl iradesiyle uyuşmayan bir beyanda bulunmasıdır. Zihni kayıt geçerli sonuç doğurur ve kastedilen hukuki işlem meydana gelir.

Zihni kayıtta, kişinin asıl iradesi kendi zihninde gizli kalmakta ve bu irade ile bağdaşmayan başka bir irade beyan edilmektedir. Örnek. Bir açık artırmada , rakibini kızdırmak amacıyla, aslında almayı istemediği bir tablo için yüksek fiyat öneren kişiye artırmanın kendisinde kalması.

 

2) İrade bozukluğu

 

İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluğun bilmeden ve istemeyerek (gayri kasdi) olarak oluşmasıdır.

 

İrade bozukluğu Sebepleri

 

2a-hata (yanılma) :

iradesini açıklayan tarafın dikkatsizliğinden meydana gelirÖrnek. Tacirin 10 ton pamuk almak isterken yanlışlıkla iradesini 100 ton pamuk alacağı şeklinde açıklaması

 

2b-hile:

Bir kimsenin bir takım yalanlarla hataya düşürülerek bir sözleşme yapma durumuna getirilmesidir.Hilede irade açıklamasında bulunan taraf hataya düşürülmektedir.Örnek. Altın suyuna batırılmış bakır bileziğin altın bilezik olarak daha düşük bedelle bir kişinin alması sağlanırsa bu bir hile dir.

Hata ya düşürülen taraf (esaslı hata olmasa dahi) bu hileye maruz kalmasından dolayı yine de yapılan sözleşmeyle bağlı değildir.

Kanunumuz hilenin bizzat krşı taraf ya da 3. bir kişi aracılığıyla yapılması arasında sonucu bakımından bir fark gözetmemiştir.Yani hileye maruz kalan taraf her 2 durumdada sözleşmeyle bağlı değildir.

 

2c-İkrah (korkutma)

Bir kimse kendisine ya da yakınlarından birine bir zarar verileceği tehdidi altında iradesini açıklamak zorunda kalmaktadır.bu nedenle açıkladığı iradesi gerçek iradesine uymamaktadır.

Örnek. Bir kimsenin tabanca tehdidi altında evini kiraya vermesi.

 

2d-İrade bozukluğunun (fesadının) sonuçları

-İrade bozukluğu hallerinden (hata,hile, ikrah) birinin mevcut olduğu bir sözleşme, iradesi bozulmuş (fesada uğramış) bulunan tarafı bağlamaz, fakat karşı taraf bununla bağlıdır. Yani irade bozukluğu hallerinin yaptırımı tek taraflı bağlamazlık tır.

-İradesi fesada uğramış olan taraf bu sözleşmeyi iptal edebilir. İptal iradesini açıklaması yeterlidir. Mahkemeden karar almaya gerek yoktur. İptal kararı karşı tarafa vardığı andan itibaren sözleşme ortadan kalkmış olur. İptal iradesini açıklama 1 yıllık hak düşümü süresine tabidir. Aksi takdirde sözleşmeye icazet vermiş olur.İcazet iradesi bozulmuş olan tarafça yinede verilmek isteniyorsa baştan da verilebilir. Böylece sözleşme yapıldığı andan itibaren sağlık kazanır.(bağlayıcı olur)

 

A9-Gabin

 

I-Tanım

Gabin (aşırı faydalanma), iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan birinin darda kalmasından, düşüncesizliğinden veya tecrübesizliğinden yararlanarak edimler arasında yaratılan açık oransızlıktır.

 

II-Şartları

 

a)-edimler arasında açık bir oransızlığın bulunması(objektif şart)

Hakimin bu oransızlığı değerlendirirken edimlerin(karşılıklı yükümlerin) sözleşmenin yapıldığı andaki ekonomik değerlerini araştırması gerekir.Değerlendirme sonunda edimler arsında aşikar (herkesin görebileceği kadar açık seçik) bir oransızlık varsa bu şart gerçekleşmiş olur.

Örneğin:Bir diş doktorunun diş çekme ücreti olarak hastasından 500 milyon TL istemesi halinde bu oransızlık aşikar bir oransızlıktır.

 

b)-Açık oransızlığın karşı tarafın özel durumundan yararlanılarak yaratılması

 

Gabin’in sözleşmenin iptaline neden olabilmesi için belli sebeplerden ileri gelmesi gerekir.Bunlar

 

Darda kalma bir kimsenin zor durumda bulunması, büyük bir sıkıntı içinde kalmış olması demektir.Örneğin açlıktan ölmek üzere olan bir kimsenin çok düşük ücretle çalışmaya zorlanması

 

Düşüncesizlik (hiffet) bir kimsenin giriştiği hukuki işlemlerin sonucunu düşünememesi, kendi menfaatlerini iyi hesaplayamaması, sömürülmeye ve aldatılmaya müsait olması demektir

 

Tecrübesizlik iş hayatının gidişini bilememek veya bir işin gerektirdiği bilgi düzeyine erişememiş olmak demektir.

Örneğin. Kendisine hediye edilmiş olan antika bir eşyanın değerini anlayamayan bir kimse , bu eşyayı değerinin çok altında satarsa , karşı taraf onun tecrübesizliğinden faydalanmış olur.

Bu 2 şart sonucunda taraflardan biri sömürülmüş ise gabin gerçekleşmiş olur. Aksi takdirde sadece edimler arasında oransızlık bulunması sözleşmenin iptali imkanını vermez.

 

III-Hükümleri

 

BK muz gabine uğrayan tarafa (zarara uğrayan taraf) tek taraflı irade açıklamasıyla sözleşmeyi iptal etme yetkisi tanımaktadır.

Gabinle sakatlanan sözleşme hükümleri irade bozukluğu hallerindeki gibi askıdadır, sözleşme mutlak butlanla hükümsüz değildir. Gabine uğrayan taraf sözleşmenin yapıldığı andan itibaren bir yıl içinde tek taraflı bir irade beyanıyla sözleşmeyle bağlı olmadığını karşı tarafa bildirebilir.Bu durumda sözleşme yapıldığı andan itibaren hükümsüz olur. Bu süre zamanaşımı süresi değil hak düşümü süresi dir.

Karşı tarafa bu süre içinde bildirmezse sözleşme artık gabine uğramış olan taraf içinde bağlayıcı olur

 

A10- Sözleşmeler ve diğer hukuki işlemlerde temsil

 

            Temsil, genel olarak, bir hukuki işlemin yada sözleşmenin, temsil olunan bir kimse adına ve hesabına, başka bir kimse (temsilci, mümessil) tarafından yapılmasıdır. Günümüz şartlarında, birtakım hukuki, ekonomik ve maddi zorunluluklar ve gereksinimler neticesinde temsil kurumunun önemi daha da artmıştır. Gerçekten de, gerek ticari hayattaki ilişkilerde gerekse de olağan hukuki işlemlerde bulunmak isteyen kimselerin, her zaman için bu işlemleri bizzat yapmaları mümkün olamamaktadır. Aynı şeklide, şirketler, dernekler, vakıflar gibi tüzel kişilerin adına ve hesabına işlem yapmak da, ancak onları temsil eden gerçek kişiler vasıtasıyla mümkün olabilmektedir.

            Temsil ilişkisinde her zaman üç kişi söz konusudur. Bunlardan ilki temsil olunan şahıstır. Temsil olunan şahıs adına ve hesabına işlem yapan kimseye ise temsilci ya da mümessil denir. Tabi ki ilişkinin üçüncü ayağı da kendisi ile işlem yapılan “ üçüncü şahıs”tır.

Bu ilişkide mümessil, üçüncü şahıs ile temsil olunan adına ve hesabına işlem yapar.

 

  1. Temsilin Türleri

 

            Temsil kurumu, bu güne kadar çeşitli açılardan farklı tasniflere tabi tutulmuştur. Bu ayrımlara göre, temsil, temsil yetkisinin kullanılması bakımından yetkili- yetkisiz temsil, yetkisinin kullanılması bakımından doğrudan-dolaylı temsil ve temsil yetkisinin kaynağı bakımından da kanuni-iradi temsil olmak üzere üçe ayrılır.

 

 1.Dolaylı (Vasıtalı) Temsil-Doğrudan (Vasıtasız) Temsil

 

             Mümessilin, yapmış olduğu hukuki işlemi başkası hesabına, ancak kendi adına yapması halinde söz konusu olan temsile dolaylı, başka bir deyişle vasıtalı temsil adı verilir.

(Örnek)

 

             Dolaysız (vasıtasız) temsil ise, Borçlar Kanunumuzda düzenlenmiş bulunan, vasıtalı temsile nazaran daha   gelişmiş ve uygulama da daha sık karşılaşılan temsil türüdür. Dolaysız Temsilde, yapılan işlem baştan itibaren temsil olunanın adına ve hesabınadır ve bu durum işlemin yapıldığı üçüncü şahsa baştan itibaren bildirilir. Bu nedenle de, temsilci yapmış olduğu işlemden doğan herhangi bir sonucu üzerine almış olmaz. Başka bir deyişle, vasıtasız temsilde, yapılan işlemden doğan tüm haklar ve borçlar, baştan itibaren temsil olunan kimse üzerine hüküm ve sonuç doğurur.

 

            Dolaysız temsilde, mümessilin kanundan yada temsil olunanın iradesinden kaynaklanan bir temsil yetkisinin bulunması ve işlemi bu yetkiye dayanarak temsil olunanın adına ve hesabına yaptığını üçüncü şahsa baştan itibaren bildirmiş olması şarttır. Aksi taktirde, yapılan işlem ya yetkisiz temsil (aşağıda ayrı bir başlık olarak anlatılacaktır) yada yukarıda bahsettiğimiz vasıtalı temsil hükümlerine tabi olur.

 

            Dolaysız temsilde, temsil yetkisi verilen kimsenin ( mümessilin) temyiz kudretine sahip olması gerekli ve yeterlidir. Zira, mümessil üçüncü şahısla işlem yaparken, temsil olunan adına ve hesabına sonuç doğuracak olan kendi iradesini açıklar. Yaptığı işlemler kendi üzerine herhangi bir borç yüklemeyeceği içindir ki, reşit olması şartı aranmaz.

 

  1. Kanuni Temsil – İradi Temsil

 

Mümessilin temsil yetkisini bizzat kanun hükmünden aldığı temsil türüne kanuni temsil denir. Küçüklerin ve kısıtlıların (mahcurların) veli ve vasilerinin temsil yetkisi, kanuni temsile birer örnektir. Kanuni temsil yetkisini haiz olan kimselere kanuni temsilci (kanuni mümessil) adı verilir.

 

İradi temsil yetkisi ise, temsil olunanın iradesinden kaynaklanır. Temsil yetkisi, adına ve hesabına işlem yakpılacak olan kimse tarafından, tek taraflı ve varması gerekli bir irade bayanı ile mümessile verilir. Bu irade beyanı, kural olarak, herhangi bir şekle tabi değildir. Sözlü yada yazılı olarak verilebileceği gibi, sarih yada zımni olarak da verilebilir. Temsilciye, kendisine verilen yetkiyi üçüncü şahıslara ispatlaması için verilen yazılı belgeye ise salahiyetname (temsil belgesi) adı verilir.

İradi temsil yetkisi, bu yetkiyi veren kimse tarafından her zaman süre, şahıs, konu, yer ve zaman bakımından sınırlanabilir ve geri alınabilir. Bu anlamda, mümessile her türlü işlemi yapabilmesi için verilmiş olan temsil yetkisine genel temsil yetkisi, yukarıda ifade ettiğimiz hususlardan sınırlandırılmış olan temsil yetkisine ise özel temsil yetkisi denir.

 

Temsil yetkisinin verildiği üçüncü şahıslara ilan ve sair vasıtalar yoluyla bildirildiği taktirde, yetkinin sınırlandırıldığı yada geri alındığı (mümessilin azledildiği) da, yarı vasıtalar yoluyla bildirilmelidir.

 

Mümessile verilmiş olan temsil yetkisi, süresinin dolması, yetkiye konu olan işlemin yapılması, temsilcinin yada temsil olunanın ölümü, gaipliğine karar verilmesi, iflas etmesi, fiil ehliyetini yitirmesi, temsilcinin istifa etmesi (yetkiden vazgeçmesi) yahut da azledilmesi ( yetkinin elinden alınması) gibi nedenlerle sona erer.

 

Kendisine verilmiş olan yetkinin sona erdiğini bilmeyen temsilcinin iyi niyetli üçüncü şahıslarla, yani yetkinin alındığını bilmeyen kemsilerle yapmış olduğu işlemler temsil olunan şahsı bağlar. Ancak, temsil yetkisi, temsil olunanın ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini yitirmesi yada iflası nedeniyle sona ermiş ise, mümessilin iyi niyetli üçüncü şahıslarla yaptığı işlemler temsil olunanı yada onun haleflerini bağlamaz.

 

Mümessile salahiyetname verilen durumlarda, yetkinin geri alınması halinde, mümessil bu belgeyi temsil olunana iade etmek yada mahkemeye tevdi etmek (bırakmak) zorundadır. Mümessilin bu vazifeyi yapması için gerekli önlemleri almaktan imtina ederek ihmalkâr davranan kimseler, onun bu belgeye dayanarak yaptığı işlemlerden üçüncü şahısların maruz kaldıkları zararı ödemekle sorumlu olurlar.

 

  1. Yetkili Temsil – Yetkisiz Temsil

 

Mümessilin kanundan yada temsil olunanın iradesinden kaynaklanan bir yetkiye dayanarak, temsil olunan adına ve hesabına işlem yapmasına yetkili temsil adı verilir. Yetkili temsilde, mümessilin yaptığı işlemler, baştan itibaren tüm hüküm ve sonuçlarını temsil olunan kimse üzerine doğurur.

 

  1. Yetkisiz Temsilin Hükümleri

 

Bir kimsenin, temsil yetkisi bulunmaksızın başka bir kimsenin namına ve hesabına hukuki işlemler yapmasına yetkisiz temsil adı verilir. Yetkisiz temsil çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir:

 

Mümessile hiçbir temsil yetki verilmemiş olabilir;

Mümessile temsil yetkisi verilmiş olmakla beraber mümessil bu yetkinin sınırlarını aşmış olabilir. (konu, süre, şahıs… bakımından temsil yetkisinin aşılmış olması halinde);

 

Temsil yetkisi vermiş olan kimse fiil ehliyetini yitirmiş olabilir.

 

Bu durumların tümünde, mümessilin yapmış olduğu hukuki işlemlerde hiçbir yetkisi yoktur ve yalpan hukuki işlem tek taraflı olarak temsil olunanı bağlamaz.

 

Yetkisiz mümessilin yapmış olduğu hukuki işlemler baştan itibaren temsil olunanı bağlamaz. Ancak, temsil olunanın yapmış olan hukuki işleme icazet vermesi ile birlikte, işlemden doğan tüm haklar ve borçlar baştan itibaren kendisine ait olur. İcazet verilmesiyle birlikte, yapılan ne kadar işlem askıdadır, temsil olunanı bağlamaz. Buna karşın, üçüncü şahıs işlemle bağlıdır (Tek Taraflı Bağlamazlık).

 

Temsil olunan yapılan hukuki işleme icazet vermemesi halinde, iyi niyetli üçüncü kişi, işlemin geçersiz olmasından kaynaklanan zararının (menfi zararının) tazminin yetkisiz mümessilden isteyebilir. Yetkisiz mümessil kusurlu ise ve de hakkaniyet gerektiriyorsa, hakim daha fazla bir miktarda tazminata da hükmedebilir.

 

B- HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN BORÇLAR

 

-akdi sorumluluk

-haksız fiil sorumluluğu (kusura dayanan sorumluluk

-kusursuz sorumluluk     (-tehlike sorumluluğu)

 

1-KAVRAM

Hukuki fillerden hukuk düzenin olumlu karşıladığı ve yapılmasına izin verdiği fiiller hukuka uygun fiiller

hukuki fillerden hukuk düzenin olumlu karşılamadığı ve yapılmasına izin vermediği zarar verici fiillere ise hukuka aykırı fiiller (haksız fiil) denir.

 Hukuk düzeninin, hukuka aykırı fiillerle başkasına maddi veya manevi zarar veren kimseyi verdiği zararı tazminle (gidermekle) yükümlü tutmasına” hukuki sorumluluk” denir

 

Hukuki sorumluluk 2 ye ayrılır

-akdi sorumluluk

-akit dışı sorumluluk (haksız fiil sorumluluğu

Bu şekilde fiillerle başkasına zarar veren kimse verdiği zararı karşılamakla yükümlüdür.

Haksız fiilden (eylem) söz edebilmek için her şeyden önce ortada bir zarar olmalıdır.Zarar maddi veya manevi olabilir. Ayrıca zarara yol açan eylemin hukuka aykırı olması da gerekir.

Eğer eylem hukuka uygunsa (meşru savunma, kuvvete başvurarak kendini koruma) bir haksız eylemden söz edilemez..

Ayrıca zarın bilerek ve isteyerek (kast) verilmesi veya zarar verilmesini önleyecek tedbirlerin alınmaması(ihmal) yani bir kusur mevcut olmalıdır.

Kusurun kanıtlanması zarar görene aittir.

 

Haksız eylemden sorumlu olunması için ise zarar ile eylem arasında uygun nedensellik ilişkisi olması gerekir. (başka bir olayla ilgili olmaması zararın bu eylemden doğması)

Örnek; Bir kimseyi dövmek, Şahsi hakkına saldırmak

 

1A-AKDİ SORUMLULUK

 

Akdi sorumluluk borçlunun taraf olduğu sözleşmeden doğan borç ilişkisinde sözleşmeye aykırı davranarak diğer tarafa    (alacaklıya) vermiş olduğu zararları gidermekle yükümlü olmasına denir.

Buna borca aykırılık ta denir.

 

1B-HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU

 

BİR KİMSENİN ARALARINDA BİR İLİŞKİ MEVCUT OLMAKSIZIN HUKUKA AYKIRI BİR FİİLLE BAŞKA BİR KİMSEYE VERDİĞİ ZARARLARI GİDERMEKLE YÜKÜMLÜ OLMASIDIR.

Haksız fiil sorumluluğu için haksız fiili işleyen (zarar veren) kişinin (failin) kusurunun bulunması da gerektiğinden kusura dayanan sorumluluk ta denir.

 

2-HAKSIZ FİİLLER

 

 1- TANIM

hukuki fillerden hukuk düzenin olumlu karşılamadığı ve yapılmasına izin vermediği zarar verici fiillere ise hukuka aykırı fiiller (haksız fiil) denir.

 

2-HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞUNUN KOŞULLARI

 

BK 41 ve 60. Mad. arasında düzenlenmiş olan haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için gerekli olan şartlara hasız fiil sorumluluğunun koşulları yada haksız fiilin unsurları adı verilmektedir. Sözünü ettiğimiz bu şartlar, herhangi bir kimse tarafından yapılan zarar doğurucu davranışın haksız fiil olarak kabul edilebilmesi için taşıması gereken unsurları anlatmaktadır. BK 41. Mad. uyarınca, haksız fiil şu şekilde tanımlanmıştır:

 

“Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.”

 

Bu tanımdan yola çıkacak olursak, haksız fiil sorumluluğunun şartlarını dört ana başlık altında toplayarak inceleyebiliriz: (Hukuka Aykırı Fiil – Kusur – Zarar – İlliyet Bağı.)

 

  1. Hukuka Aykırı Fiil

 

Haksız fiil sorumluluğunun oluşabilmesi için gerekli olan ilk koşul, zarar doğurucu davranışın hukuka aykırı bir fiil olmasıdır. Başka bir deyişle, bir kimsenin malvarlığında yada şahıs bütünlüğünde zarara neden olan fiil hukuka aykırı bir fiil değil ise, haksız fiilden ve dolayısıyla, konusu zararın tazmini olan bir borç ilişkisinden söz etmemiz mümkün olamaz.

 

Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeni tarafından hoş karşılanmayan ve kişilerin yapmaktan men edildikleri davranışlardır. Borçlar kanunumuzun 41/2. maddesine göre ahlaka aykırı bir fiil ile zarar vermek de hukuka aykırı bir olarak kabul edilmiş ve tazminat ödenmesi ile yaptırıma bağlanmıştır.

 

Bazı durumlarda, haksız fiil sorumluluğunun tüm koşulları yerine gelmiş olmakla birlikte, aşağıda sayacağımız özel durumların mevcudiyeti nedeniyle, haksız fiil sorumluluğu ve buna bağlı olarak tazminat ödeme yükümlülüğü doğmaktadır. “Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran haller” olarak isimlendirebileceğimiz bu özel durumlarda, görünüşte hukuka aykırı olan fiil hukuka aykırı olarak kabul edilmemekte ve hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmediği için haksız fiil sorumluluğu oluşmaktadır. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran halleri şu şekilde sıralayabiliriz.

 

1.Kamu Hukukundan Kaynaklanan Bir Yetkinin Kullanılması

 

Kamu otoriteleri tarafından verilen, hukuka ve mevzuata uygun bir emrin yerine getirilmesi yada kamu otoriteleri tarafından kanunun kendilerine vermiş olduğu bir yetkinin kullanılması halinde, hukuku aykırı fiillerden söz edilemez. Örneğin; bir infaz celladının idam, mahkumunun asmasında yada Belediye Meclisi tarafından verilen yıkım kararını icra eden görevlilerin bir gecekonduyu yıkmalarında zarar doğran bir fiil söz konusu olmalarına rağmen, KH’dan kaynaklanan bir yetkinin kullanılması nedeniyle hukuka aykırılık ortadan kalkacak ve haksız fiil oluşmayacaktır.

 

2.Özel Hukuktan Kaynaklanan Bir Yetkinin kullanılması

 

Özel Hukuk hükümlerinden doğan bir yetkinin yada hakkın kullanılması hallerinde de,haksız fiil sorumluluğunun oluşmasına neden olabilecek bir hukuka aykırı fiil mevcut olsa dahi,haksız fiil sorumluluğu oluşmayacaktır. Örneğin; küçük çocuklar üzerinde ana-babanın sahip oldukları velayet hakkı, tedip (terbiye etme ) hakkını da muhtevidir. Bu anlamda, ana- babanın çocuğu terbiye etmek amacıyla azarlaması (hakaret etmesi) hukuka aykırı bir fiil niteliği taşımaz. Aynı şekilde, intifa yada geçit hakkı sahiplerinin bir eşya üzerindeki işbu haklarını kullanmaları da hukuka aykırılık teşkil etmeyecektir.

 

3.Mağdurun Zarara Razı Olması

 

Hak sahibinin rızası ile onun hak sahası ile onun hak sahasına müdahale edilmesi mümkündür. Bu hakların zarara uğramasına hak sahibi razı olursa, ortada bir haksız fiil mevcut olmaz. Ancak mağdurun zarara rıza göstermesinin hukuka aykırılığı ortadan kaldırılabilmesi için, rızanın hukuka, ahlaka ve şahsiyet haklarına aykırı olması ve zarardan önce verilmiş olmasıdır. Örneğin; hamile kadın çocuğunun düşürülmesine yada bir baba sakat doğan çocuğunun ötenazi edilmesine rıza gösteremez.

 

4.Hakkın Korunması İçin Kuvvet Kullanılması

 

Bir kimse hakkını korumak ve güvence altına almak kuvvet kullandığı taktirde, hukuka aykırı bir fiil icat etmiş olsa dahi haksız fiil nedeniyle sorumlu tutulamaz. Bunun için, devletin yetkili organlarına baş vurmanın imkan dahilinde bulunması ve hakkın sonradan elde edilmesinin de mümkün olmaması koşulları gerçekleşmemiş olmalıdır.

 

5.Meşru Müdafaa Halinin Bulunması

 

Bir kimse kendisine yada üçüncü bir şahsın mal yada şahıs bütünlüğüne yönelmiş mevcut ve hukuka aykırı bir saldırıyı önlemek amacıyla, saldırgana karşı ve saldırıyı önlemekle orantılı (savunma nispetinde ) olarak yapmış olduğu hukuka aykırı fiiller nedeniyle sorumlu tutulamaz. Bu duruma meşru müdafaa (haklı savunma ) adı verilir (BK 52/1). Örneğin; bir kimse evine hırsızlık maksadı ile giren kişiyi etkisiz hale getirmek amacıyla, o kişiye (hırsıza) karşı vermiş olduğu zarar nedeniyle sorumlu tutulamaz.     

 

          6.Istırar(zorda kalma) Halinin Bulunması:

  

          Borçlar kanunumuzun 52/2 maddesi “kendisini yada üçüncü bir şahsı çok yakın bir zarardan yada derhal vuku bulacak nitelikte bir tehlikeden korunmak amacıyla,saldırgandan başka bir şahsın mallarına zarar veren kimsenin ödeyeceği tazminatı hakim hakkaniyete göre tayin edecektir” ifadesi ile ıztırar (zorda kalma) halini tanımlamıştır.Örneğin; kendisine sarılan bir hayvandan kurtulmak için başka bir kimsenin ekili arazisine giren kimse, hakkaniyet gerektiriyorsa vermiş olduğu zararı ödeyecek aksi taktirde herhangi bir tazmin borcu söz konusu olmayacaktır. Bu tazminata karar vermek ise, hakime tanınmış bir taktir hakkıdır.

 

           B.Kusur

 

           Haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için gerekli olan ikinci koşul, zarara sebebiyet veren hukuka aykırı fiilin, fail tarafından kusurlu olarak yapılmış olmasıdır. Kusur, hukuk düzeninin kurallarının bilerek ve isteyerek yada ihmal sebebiyle ihlal edilmesi halidir. Bu anlamda, kusurun türlerini kasıt ve ihmal olmak üzere ikiye yırmaktayız:

 

  1. Kasıt

 

Yaratacağı zarar fail tarafından bilinerek ve istenerek işlenen hukuka aykırı fiillerde söz konusu olan kusurluluk haline kasıt denir. Yani, kasıt, hukuka aykırı nitelikte olan bir fiilin, bu aykırılık bilinerek ve doğuracağı sonuç da istenilerek işlenmesi halinde ortaya çıkmaktadır.

 

  1. İhmal

 

Haksız fiili işleyen şahsın hukuka aykırı sonucu arzu etmemesine rağmen, bu sonucun ortaya çıkmasını engelleyecek halin gerektirdiği özeni göstermemiş olması durumunda söz konusu olan kusurluluk halidir. İhmalde, ferdin iradesi hukuka aykırı neticeye yönelmemiş olsa dahi, yine de normal bir davranış olarak kabul edilememektedir. (Örnek)

 

Haksız fiil sorumluluğun oluşması açısından kusurun türünün hiçbir önemi yoktur. Hukuka aykırı fiil ister kasten ister ihmal nedeniyle işlenmiş olsun, sonuç değişmez ve fail (diğer şartların da gerçekleşmiş olması koşuluyla) haksız fiili nedeniyle sorumlu olur.

 

  1. Zarar

 

            BK 41. Mad. uyarınca, haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için, hukka aykırı fiil mağdurun malvarlığında maddi bir zarara sebebiyet vermiş olmalıdır. Bu anlamda söz konusu olan zarar, mağdurun malvarlığının mevcut durumu ile haksız fiil yapmadan önceki durumu araksındaki farktır.

 

            Zarar, maddi zarar ve manevi zarar olmak üzere iki farlı şekilde ortaya çıkabilir. Bir kimsenin malvarlığında haksız fiil nedeniyle meydana gelen azalma yada artmama durumu maddi zarar olarak nitelendirilir. (örnek)

 

            Manevi zarar ise; bir kimsenin dinsel hayatında, bedensel uzuvlarında, haksız fiilin bir sonucu olarak meydana gelen hasarlar nedeniyle, mağdurun maruz kaldığı elem yada üzüntü olarak tanımlanabilir. Yukarıdaki taksici örneğini ele alırsak, kazada bir gözünü kaybederek hem bedensel bir eksikliğe (özre) ömür boyu mahkum olması, hem de bir daha otomobil kullanamayarak mesleğinden uzak kalmasının onda yarattığı üzüntü ve manevi çöküntü de, taksici açısından zarar (manevi zarar) niteliğinde olacaktır.

 

            Haksız fiil nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında, zararın varlığını ve miktarını ispat etme yükümü davacı olan tarafa, yani mağdura aittir. Zararın ve dolayısıyla tazminatın miktarının kesin olarak tespit edilemediği bazı özel durumlar da söz konusu olabilir ki, böyle durumlarda tazminatın miktarını tayin etmek, hak ve nasafet ölçütleri içerisinde hakime ait bir takdir hakkıdır.

 

  1. İlliyet, Nedensellik Bağı

 

            Failin yapmış olduğu hukuka aykırı fiil ile meydana gelen zarar arasında bulunması gereken sebep-sonuç ilişkisine, illiyet bağı yada illiyet rabıtası adını veriyoruz. Bu bağ, zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun bir sebep-sonuç ilişkisi bulunması gerektiğini, bu ilişki bulunmadığı takdirde haksız fiilin oluşmayacağını ifade eder. Dolayısıyla, illiyet bağının bulunmadığı durumlarda haksız fiil de oluşamayacağı için, bir borç ilişkisinden söz edemeyiz.

 

            İlliyet bağı unsuru uyarınca, fail ancak yapmış olduğu hukuka aykırı fiilin sonucu olan zarar yada zararlardan sorumlu tutulacak, hukuku aykırı fiili ile illiyet bağı bulunmayan zararlar nedeniyle herhangi bir tazmin borcu altına girmeyecektir.

 

II-KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ

 

Modern hukuk sisteminde haksız fiil sorumluluğu kusur ilkesine bağlanmıştır. Yani kural kusura dayanan sorumluluktur. Ancak teknolojideki gelişmeler uygulamada çoğu kez kusur olmadan da büyük zararların doğmasına yol açtığından dolayı “ niteliği itibariyle tehlike yaratan bir girişimde bulunan kimse , kusurlu olmasa dahi olayın sebep olduğu zarardan sorumludur.”

Bu nedenle kusursuz sorumluluğa kusura dayanmayan sorumluluk ya da tehlike sorumluluğu da denmektedir. (Objektif sorumluluk-sebep sorumluluğu da denir)

Bazı durumlarda da hakkaniyet , bir kimsenin kusuru olmasa dahi sorumlu tutulmasını gerektirir ki buna da hakkaniyet sorumluluğu denir.

Medeni Kanunumuzda ki kusursuz sorumluluk halleri ev reisinin sorumluluğu ve taşınmaz sahibinin sorumluluğu olarak düzenlenmiştir.

-Ev reisi kendisiyle birlikte ve maiyetinde yaşayan küçüklerin,mahcurların,ve temyiz kudretinden yoksun olan kimselerin vermiş olduğu zarardan , kusuru bulunmasa dahi sorumludur.Eğer ev reisi üzerine düşen her şeyi yaptığını (gerekli tedbir ve özeni gösterdiğini) ancak yine de zararın oluşmasına engel olamadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Bu kanıta kurtuluş beyyinesi denir.

-Taşınmaz maliki mülkiyet hakkının kötüye kullanılmasından dolayı başkalarının uğradıkları zararlardan kusuru bulunmasa dahi sorumludur.MK m 730 ( yeni k)

Örneğin kendi arazisinden geçen veya çıkan suyu ihtiyacından fazla tutarak başkalarına zarar veren malik, kusuru olup olmadığına bakılmadan sorumlu tutulur. Taşınmaz maliki için kurtuluş beyyinesi ileri sürmek mümkün değildir.

 

 Borçlar kanununun düzenlediği kusursuz sorumluluk halleri şunlardır.

 

a-temyiz kudretinden yoksun olanların sorumluluğu

Bk m 54/1 e göre “hakkaniyet iktiza ediyorsa (gerektiriyorsa) hakim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi verdiği zararı tamamen veya kısmen gidermeye mahkum eder” demektedir.

 Bu maddeden anlaşılacağı üzere gayri mümeyyiz olan kişi yani fiil ehliyeti olmayan kişiler de haksız fiillerinden dolayı sorumludurlar. Bu kişilerin hukuki fiil ehliyetine giren hukuki işlem ehliyeti, tasarruf ehliyeti, dava ehliyeti,haksız filden sorumlu olma ehliyeti yoktur. Kural budur. Bu sebeple temyiz kudretinden yoksun olanlar haksız fiillerinden dolayı sorumlu değildirler.Ancak maddedeki hakkaniyet gerektiriyorsa ifadesi bazı durumlarda bu sorumluluğun mevcut olabileceğini ifade eder. Örneğin .Çok zengin bir akıl hastasının fakir bir köylünün harmanını yakması halinde hakkaniyet gereği hakim bu zararı akıl hastasının ödemesine karar verebilir. 

Geçici olarak temyiz kudretini kaybetmiş olanlar , bu durumda iken vermiş oldukları zarardan sorumludurlar. Ancak kişi bu duruma kendi isteği ile düşmediğini ispatlarsa sorumluluktan kurtulur.

b-başkasını çalıştıranların sorumluluğu

 

BK m 55 e göre “Başkalarını çalıştıran kimse , emrinde çalıştırdığı kimselerin ve işçisinin hizmetlerini ifa ettikleri sırada yaptıkları zarardan sorumludur. Şu kadar ki böyle bir zararın meydana gelmemesi için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğini yahut dikkat ve özeni göstermesine rağmen böyle bir zararın doğmasına engel olamayacağını ispatlarsa bu sorumluluktan kurtulur. “

Maddeden anlaşılan şudur. Başkasını çalıştıranın kusura dayanmayan sorumluluğu , kendisine düşen özen gösterme yükümüne uygun davranmamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Burada yasa maddesi başkasını çalıştıranın kusursuz sorumluluğunu özen gösterme esasına bağlamıştır. Yargıtay ise özen gösterme esasına değil tehlikelilik esasına dayandırmıştır.

Çalıştırılan kimse (müstahdem-istihdam edilen kişi) hizmeti ifa ederken (işini yaparken) çalıştıranın (işverenin) diğer çalışanlarına (işçilerine) zarar verirse , bu durumda da çalıştıranın BK m 55 gereği sorumluluğu söz konusudur.

Hatta yargıtay’ ın görüşüne göre çalıştıran zararın doğumunda kendisinin ve çalıştırdığı kişinin kusuru olmasa dahi yine zarardan sorumlu olacaktır.

Borçlar kanunumuz başkasını çalıştırana iki halde sorumluluktan kurtulma imkanı vermektedir.

Birincisi çalıştıran zararın doğmaması için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olduğunu

İkincisi ise zararın doğmasını engelleyemeyeceğini ispat etmesidir.

Çalıştıran bu iki husustan birini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

 

c-hayvan idare edenlerin sorumluluğu

 

BK m56 ya göre“Bir hayvan tarafından yapılan zararı ,o hayvan kimin idaresinde ise o kimse hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğini yahut bu dikkat ve özeni gösterdiği halde zararın vukuuna engel olamayacağını ispat etmedikçe tazmine mecburdur.”

 

Hayvan idare edenin mutlaka hayvanın maliki olması da şart değildir. Hayvanı idaresinde tutan kiracı veya intifa(yararlanma) veya rehin hakkı sahibi hatta hayvanı çalmış olan kimse (zilyet) dahi BK 56 uyarınca hayvan idare eden sayılır.

 

Hayvanın bir taşınmaza zarar vermesi, örneğin bahçedeki fidanları ezip kırması durumunda BK muz o taşınmazın zilyedine , zarar veren hayvanı tutmak ve zararı giderinceye kadar alacağını güvenceye almak üzere hapsetme hakkını tanımaktadır.

Bk muz ayrıca hayvan idare edene rücu hakkı da tanımaktadır.yani zarara sebep olan hayvan başka bir hayvan tarafından ürkütülmüşse hayvan idare eden diğer hayvanın sahibine rücu (dönebilir- başvurabilir)edebilir

 

d-Bina ve diğer yapı eseri maliklerinin sorumluluğu

 

BK 58 e göre “ Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı mesul olur.”

Bina ve diğer yapı eserlerinin maliklerinin sorumluluğunun hangi esasa dayandığı konusunda doktrinde fikir birliği yoktur. Bu sorumluluğu bazıları özen gösterme esasına dayandırırken bazıları da tehlike esasına dayandırmaktadır.

Maddedeki imal olunan şey kavramı ile sabit, toprağa doğrudan veya dolaylı olarak bağlı, insan tarafından imal edilmiş şeyler yani yapılar kastedilmektedir. Yani suni olarak (insan tarafından)

yapılan köprü, gölet, baraj, tünel, kanal, havuz, elektrik direği ve tesisleri, yol, su ve doğalgaz boruları, inşaat iskelesi, teleferik, bahçe duvarı, kuyu, konut vb. eserler kastedilmektedir.

 

Muhafazadaki kusur deyimi ile de bakım noksanı ifade edilmektedir.

Bina ve diğer yapı eserlerinin maliki, bina ve diğer yapı eserlerinin yapılışındaki bozukluk veya bakımındaki noksanlık yüzünden başkalarının uğradığı zarardan sorumlu (zararı gidermeye mecbur) tutulacaktır.

 

III. HAKSIZ FİİL DAVASI VE TAZMİNAT

 

            Haksız fiil nedeniyle doğan borç ilişkilerinde, edimin niteliği tazminat, yani zarar veren kimsenin mağdurun zararını ödemesidir. Haksız fiil davalarında tazminatın belirlenmesi, haksız fiiller ile ilgili kanunda yer alan hususi haller ve haksız fiil davalarında süreler ise, şu şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır:

 

  1. Tazminatın Belirlenmesi

 

Haksız fiilden kaynaklanan davalarda, ödemesi gerekn tazminat miktarını belirlemek hakkı hakime tanınmış bir takdir yetkisi niteliğindedir. Hakim, önüne gelen somut olay ile ilgili tazminat istemini çözüme bağlarken, hal v mevkiinin gereklerini dikkate alacaktır. (BK 43). Bunu yaparken de, tarafların maddi durumlarını, failin kusurluluk derecesini, zararın kapsamını ve diğer hususların göz önünde bulundurarak, zararın aynen (mal ile) yada nakden (parasal olarak) giderilmesine hükmedecektir.

 

Hakim tazminatın miktarını tayin ederken, mağdurun uğradığı zarara göre değil, fakat failin hareket tarzına, yani kusurunun derecesine göre karar verecektir. Ayrıca, tazminat miktarı hesaplanırken faiz de dikkate alınacak v haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren işletilecektir.

 

Zararın oluşmasında failin (BK 44. M. Sayılmış olan ) müterafik kusurunun bulunması halinde yada hakkaniyetin bir gereği olarak kabul edilebilecek hallerde, tazminat miktarının indirilmesi yada tazminatın tamamen kaldırılması da söz konusu olabilmektedir.

 

  1. Haksız Fiiller İle Hususi Hallerde Zararın Tazmini

 

BK 41-49. Mad. arasında düzenlenmiş olan haksız fiiller ile ilgili hususi halleri, ölüm hali ve bedensel zarar verilmesi hali olarak inceleyebiliriz.

 

  1.            Adam Ölmesi Halinde Tazminat

 

Haksız fiil nedeniyle bir kimsenin ölmesi halinde, zarar her şeyden önce, ölüme münhasır cenaze ve defin giderleri gibi masrafları kapsar. Bunun yanında, ölüm derhal gerçekleşmemiş ise, haksız fiil ile ölüm arasında geçen zamanda oluşan hastane masrafları, tedavi masrafları ve ameliyat giderleri gibi zararlar ile, haksız fiil nedeniyle çalışamamaktan kaynaklanan kâr mahrumiyeti de tazminatın içinde yer alacaktır. Son olarak, ölenin yardım ve desteğinden mahrum kalan kimseler de ölüm neticesinde uğradıkları bu zararın tazminini talep edebilirler.

 

  1. Bedeni (Cismani) Zarar Halinde Tazminat

 

Haksız fiil neticesinde bedeni zarara uğrayan kimselerin talep edebilecekleri zarar ise, BK 46. Mad. düzenlenmiştir. Buna göre; bedeni zarara uğrayan şahıs tedavi masraflarını, çalışamamaktan kaynaklanan kâr mahrumiyetini ve ekonomik geleceğini sarsılması dolayısıyla uğradığı zararları tazmin edebilir.

 

Bu iki durumun yanı sıra, şahsiyet haklarına yapılan saldırılardan kaynaklanan zararlar ile, haksız rekabet teşkil eden haksız fiillerden doğan zararlar da, hususi haksız fiil halleri olarak BK’da yer almaktadır.

 

      C-HAKSIZ İKTİSAP NEDENİYLE DOĞAN BORÇLAR

 

I-tanım

Haklı bir sebep olmaksızın bir kimsenin mal varlığının diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine ( zarar vermek suretiyle oluşan) artmasıdır.

Örnek. sözleşme gereği ödenen paranın sözleşmenin geçersiz kılınması halinde iade edilmemesi halinde haksız bir kazanım söz konusudur.örnek. bonoda yazılı borcunu alacaklıya ödemiş olan borçlu banka ihtarnamesi üzerine protesto edilmemek için ikinci kez ödemişse fazladan ödenen bu parayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak geri alabilir.

Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç iade borcudur.İade borcu , zenginleşme miktarını geçemez. Sebepsiz zenginleşme davası bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir

 

II-Şartları

 

a-zenginleşme

 

Bu şart bir kimsenin malvarlığının aktif kısmının artması (bir malın veya hakkın malvarlığına katılması) yanında malvarlığının eksilmemesi, malvarlığından çıkması gereken bir malın çıkmaması şeklinde de anlaşılmalıdır.

 

b-fakirleşme

Bir kimsenin malvarlığında sebepsiz bir artış olurken (zenginleşme) diğer tarafın malvarlığında bir azalma (fakirleşme) olmalıdır.

 

c-illiyet bağı

Bir malvarlığındaki çoğalmanın diğer malvarlığındaki azalmadan dolayı meydana gelmiş olması yani sebep sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Eğer bir malvarlığında azalma olmasaydı diğer malvarlığında artış olmayacak idiyse illiyet bağı vardır.

 

d-haklı bir sebebin bulunmaması

Eğer zenginleşme geçerli olmayan, gerçekleşmemiş olan, veya sona ermiş olan bir nedene dayanıyorsa bu sebepsiz zenginleşmedir.

Kısaca bir malvarlığında diğerinin aleyhine olarak oluşan zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanması şarttır

 

III-Hükümleri

 

Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç geri verme borcudur.

-Zenginleşen kimse iyi niyetli ise yani malvarlığında oluşan zenginleşmeyi geri vereceğini bilmiyor veya bilmesi gerekmiyorsa geri verme anında elinde kalan miktarı vererek borcundan kurtulur.Elinden çıkmış olan miktarı gerivermekle yükümlü değildir.

- Zenginleşen kimse kötü niyetli ise yani malvarlığında oluşan zenginleşmeyi geri vereceğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa geri verme anında elinde kalan miktarı vererek borcundan kurtulamaz. Tümünü geri vermekle yükümlüdür.Malın kaybolmasından, hasara uğramasından, değerinin azalmasından da mesuldür.

-Sebepsiz zenginleşmede geri verme , fakirleşen tarafın zenginleşen tarafa açacağı dava ile sağlanır. Bu davaya “sebepsiz zenginleşme davası” (istirdat davası)  denir.

 

   İKİNCİ BÖLÜM: BORÇLARIN SONUÇLARI (HÜKÜMLERİ)

 

1- Borçların ifa edilmesi

İfa kavramı, genel olarak, borçlu tarafından yüklenilmiş olan verme, yapma yada yapmama şeklindeki edimin yerine getirilmesini ifade eder. Bu anlamda ifa, borcu sona erdiren en tabii yol ve yanı zamanda borç ilişkisinin kurulmasının yada meydana gelmesinin en önemli sebebidir.

 

            Borcu sona erdirmek amacıyla yapılan bir ifa işleminin bu işlevi görebilmesi için, mutlak surette konu, yer, zaman ve kişi bakımından edime uygun olması gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan ifa işlemi borcu sona erdirmez ve borçlu tarafından alacaklıya karşı bir ifada daha bulunmak lazım gelir. Bu nedenle, borçların ifası açısından önem taşıyan bazı noktaları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

  1. İFA İŞLEMİNİN TARAFLARI

 

BK’ya göre, borcun, yani borç ilişkisinin konusu olan edimin bilfiil borçlu tarafından yerine getirilmesinde alacaklının özel bir menfaati bulunuyorsa, borç mutlaka asıl borçlu tarafından ifa edilmelidir. (Örnek:bir sanatçının konser verme borcu sadece o sanatçı tarafından yerine getirilebilir.

 

Buna karşın, borcun yani edimin bizzat asıl borçlu tarafından yerine getirilmesinde alacaklının özel bir çıkarının bulunmadığı durumlarda ise, edim asıl borçlu adına ve hesabına bir başka kimse tarafından da ifa edilebilir. Bu ifayı alacaklı kabul etmek zorundadır, aksi takdirde temerrüde düşmüş olur. (Örnek:Para borcunun ödenmesinde borçlu yerine oğlu veya arkadaşı da borcu ödeyebilir (ifa edebilir).

 

BK 109. Mad. Belirtilmiş olan şu iki halde ise, üçüncü bir şahıs, borçlunun edimini alacaklıya karşı ifa ederek alacaklının yerine geçmiş olur. Yani, bu iki durumda alacak ödemeyi yapan üçüncü şahsa geçer:

 

Üçüncü şahıs, başkasının borcu için rehin edilmiş olan malını rehinden kurtarmak için alacaklıya ödemede bulunmuş ise, yaptığı ödemeyle orantılı olarak alacaklının haklarına halef olur (alacaklının yerine geçer).

 

Borçlu, ödeme sırasında yada ödemenin ardından, ifada bulunan üçüncü şahsın alacaklının yerine geçeceğini beyan ettiği takdirde de, alacak o kişiye geçer.

 

  1. İFA İŞLEMİNİN KONUSU

 

            Bir borcu sona erdirmek amacıyla yapılan ifa işleminin konusu, borçlunun alacaklıya karşı yerine getirmeyi yüklendiği edimdir. Alacaklı, kendisine edimden başka bir şey ile yapılan ifa teklifini kabul etmek zorunda değildir. Ancak, bazı durumlarda, borç ilişkisinden kaynaklanan ifa yükümlülüğü yerine getirilirsen, asıl edimden farlı şeylerin verilmesi yada yapılması ile de borcun sona erdiğini görmekteyiz.

 

 “İfa Yerine Edim”  adını verdiğimiz bu özel durumlardan ilkinde, alacaklı, borçlu tarafından kendisine önerilen edimden farlı şeyi kabul ettiği anda borç ilişkisi sona ermekte ve borçlu bu şeyin yerine getirilmesi dışında başka herhangi yükümlülüğü kalmadan borcundan kurtulmaktadır. (Örnek. 100 milyon borcu olan B bu para yerine kol saatini verirse ve A de bunu kabul ederse ifa yerine edim söz konusu olur ve borç ilişkisi sona erer.

 

            İfanın konusu ile ilgili bir diğer özel durum ise, ifa amacıyla edimdir. İfa amacıyla edimde, borçlu alacaklıya asıl edimden farklı bir şey teklif etmekte ve borç ilişkisi, bu şey paraya çevrilip alacaklı alacağına kavuştuğu anda sona ermektedir. Görüldüğü üzere, ifa amacıyla edim borç ilişkisini derhal sona erdirmemekte, ancak alacaklıya verilen şey alacağı karşıladığı anda borç ilişkisi nihayet bulmaktadır. Bu bakımdan, alacaklıya verilen şey alacağı karşılaşmazsa, borçlunun şahsi sorumluluğu devam edecektir.  (Örnek: B alacaklısına olan 300 milyon borcu için altın künyesini verir ve bunun paraya çevrilerek alacağını içinden almasını isterse ifayerine edim gerçekleşmiş olur. A artan parayı b ye iade eder.

 

  1. Bölünemeyen Edimlerin İfası

 

Bölünemeyen bir edimin söz konusu olduğu borç ilişkilerinde, edimin bir defada ifa edilmesi lazım gelir. (Örnek Bir televizyonun teslimi edimini içeren bir borç ilişkisinde edim bir defa da ifa edilebilir.

 

Kısmen ifa adı verdiğimiz özel durum, yalnızca niteliği gereği bölünebilen edimlerde söz konusu olur. Ancak, sözleşmeden, edimin niteliğinden, kanun hükmünden yada örf-adet kurallarından kaynaklanan bir olanak bulunmadığı sürece, borçlu borcunu bir defada, yani tamamen ifa etmek zorundadır. Böyle durumlarda, alacaklı borçlunun teklif ettiği kısmen ifayı kabile mecbur değildir.

 

Ne var ki, yukarıda saydığımız nedenlerle, kısmen ifası mümkün olan bölünebilir bir edimin borçlusu borcunu kısmen ifa edebilir ve alacaklı yapılan kısmen ifayı kabul etmek zorundadır. (Örnek: 5000 çift ayakkabı gibi büyük siparişler partiler halinde haftalık olarak kısım kısım teslim edilebilecekse alacaklı kısmen ifayı reddedemez.

 

  1.           Parça ve Cins Borçların İfası

 

Parça borçlarının ifasında, özel nitelikleri ile belirlenmiş olan edimin ifa edilmesi ile borç ilişkisi sona erdirilir. Parça borcunun konu edinen bir borç ilişkisinde, alacaklı kendisine parça borcundan farklı şekilde sunulan başkaca bir edimi kabul etmek zorundadır. (Örnek)

 

Cins borcu ise, edimin konusunun tür yada miktar üzerinden belirlenmesi halinde söz konusu olur. Cins borçlarının ifasında, belirlenen türde ve miktarda şeyin ifası ile borç ilişkisi sona erdirilir.(Örnek:1 ton ceviz odunu teslimi borcunda    borçlu bu edimin ifası açısından belirlenen vasıftan farklı (düşük kalitede) bir şeyle(meşe odunu gibi) ifa talebinde bulunamaz

 

  1. Para Borçlarının İfası

 

Borçlar Kanunumuzun 83. maddesi uyarınca, para borçlarının ifası memleket parası ile yapılmalıdır. Borcun miktarı yabancı memleket parası üzerinden belirlenmiş olsa dahi, borçlu borcunu öderken ifa günündeki resmi kur (TCMB kur) üzerinden Türk Lirası ile ödemede bulunulabilir.

 

Buna karşın, sözleşmede, yabancı memleket parası üzerinden karşılaştırılan para borcunun “aynen ödenmesi” sarih bir biçimde kararlaştırılmış ise, alacaklı resmi kur üzerinden Türk Lirası ile yapılan ifa teklifini kabul etmeye mecbur değildir.

 

     : Para Borçlarında Faiz:

Para borçlarının ödenmesi ile ilgili önemli hususların başında faiz gelir.Para borçlarına özel bir fer’i alacak olan faiz, para alacaklısının parasından mahrum kaldığı müddet için kendisine ödenen bir miktar tazminat yada           karşılık biçiminde tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere faiz ancak ve ancak para borçları için söz konusu olabilen özel bir fer’i alacaktır.

                      

               Taraflar sözleşmede faiz ödenmesi gerektiğini kararlaştıramamış iseler, alacaklının faiz talep etme hakkı yoktur. Şu kadar ki, söz konusu sözleşme bir ticari iş niteliğini haiz ise, kararlaştırılamamış olsa dahi alacaklının faiz isteme hakkı saklıdır (TTK 22/2 ve BK 30/2).Bunun yanı sıra, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlunun, alacaklıya ödemesi gereken geçmiş günler (temerrüt) faizi de kanundan doğan bir faiz olduğu için, sözleşmede kararlaştırılmış olması şart değildir (BK 103).

 

 : Faizin Hukuksal Niteliği:

Faiz asıl alacağın bir parçası değil, asıl alacağa bağlı bir “ek alacaktır”. Bu nedenle, asıl alacak zamanaşımına uğrarsa, faizde zaman aşımına uğramış olur. Asıl alacağın devredilmesi ile faiz de devredilmiş olur.Asıl alacağı garanti eden teminatlar ( rehin, kefalet gibi),faizi de garanti eder. Faiz alacağı asıl alacaktan ayrı olarak devredilebilir, talep ve dava edilebilir. Asıl alacak için makbuz verilmişse, faizde ödenmiş sayılır.

 

            Sözleşmeden doğan faizde, taraflar faiz miktarını diledikleri gibi tayin edebilirler. Tarafların sözleşmeden faiz ödeneceğini kararlaştırdıkları, ancak faizin miktarını sarahaten belli etmedikleri durumlarda, faiz yasal (kanuni) oranlar üzerinden alınır.kanuni faiz oranlarını belirlemeden, 1984 tarih ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunda yer alan hükümlere başvurulur. Bu hükümler uyarınca;

 

1-Sözleşmede faizin ödenmesi kararlaştırılmış olmakla birlikte oranı tayin edilmemişse, bu oran 3095 sayılı kanunun 1/1 maddesi uyarınca hem alelade hem de ticari işlerde senelik %50 üzerinden hesap edilir.

 

2-Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, aksi sözleşme ile kararlaştırılmadıkça, senelik %50 oranında temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Ancak, taraflar bu oranı da diledikleri gibi kararlaştırabilirler.

 

3-Ödeme yerinde ve zamanındaki banka ıskontosu kanuni temerrüt faizi oranı olan %50’den daha yüksek ise, arada sözleşme bulunmasa dahi, ticari iş niteliğini haiz sözleşmelerden kaynaklanan temerrüt faizi, 3095 sayılı kanunun 2/3 maddesi uyarınca, TCMB kısa vadeli kredilere uyguladığı reeskont faizi oranına göre istenebilir.

 

4-Kanuni faiz ve temerrüt faizi hesap edilirken, Türk Ticaret Kanunun bu konu ile ilgili istisnai hükümleri saklı kalmak üzere, 3095 sayılı kanunun 3/1 maddesi uyarınca mürekkep (birleşik) faiz yürütülmez.

 

5-Tarafların sözleşme ile belirledikleri faiz oranı uygulanamaz. Ancak, taraflarca kararlaştırılan faiz oranı edimler arasında açık bir oransızlık yaratıyor ve gabinin diğer şartları da mevcut ise, fesih yada tenzil söz konusu olur.

 

III. İFA MAHALLİ (YERİ); BK 73

 

            Borcun nerede ifa edilmesi gerekeceği sorusunun cevabı karşımıza ifa mahallini çıkarır. İfa mahalli yada diğer tabiriyle ifa yeri, borçlunun alacaklıya karşı borcunu ifa edeceği yerdir. Borçlar Hukuku açısından ifa mahalli son derece büyük bir önem taşır.

          

            Bu bakımdan, BK’da ifa mahalli ile ilgili olarak, kanun koyucunun iradesini yansıtan birtakım düzenlemeler yer almaktadır. Ancak, şunu da hemen belirtelim ki, bu düzenlemelerin tümü birer tamamlayıcı hüküm niteliğindedir. Yani, borç ilişkisinin tarafları, borcun ifa edileceği yer ile ilgili olarak, kanunda yer alan düzenlemelerin aksine bir mukavele yapabilirler. Ancak, böyle bir mukavelenin olmadığı durumlarda, aşağıda söz edeceğimiz, kanunu da yer alan tamamlayıcı hükümlere başvurulur.

 

            BK’nun 73. maddesine göre para borçlarının ifa mahalli, ödeme (ifa) zamanındaki alacaklının ikametgahıdır. Şu halde, borçlu para borcunu alacaklının ikametgahına götürerek ifada bulunacaktır. Bu nedenle, para borçlarına götürülecek borç da denmektedir.

 

            Parça borçlarında ifa yeri ise, borç ilişkisinin kurulduğu anda borcun (edimin) konusu olan şeyin bulunduğu yerdir. Borcun konusu “ayırıcı nitelikleri ile belirlenmiş bir şey (parça borcu)” ise, ifa yeri, sözleşmenin yapıldığı zaman o şeyin bulunduğu yerdir.

 

            Parça borçları ile ilgili yapılmış olan düzenleme, BK’nun 73 maddesinde yer almaktadır. Bu bakımdan, parça borcunun ifa edecek borçlu, edimi alacaklıya, borcun kurulduğu sırada söz konusu “parça”nın bulunduğu yerde sunmak zorundadır.(BK 73/2)

 

            BK’nun 73/3 maddesi uyarınca, para borcu ve parça borcu dışında kalan her tür borç, borcun doğumu esnasında borçlunun ikametgahının bulunduğu yerde ifa olunur. Ancak, borç ilişkisinden birden çok borç doğmuşsa, ifa yeri yukarıdaki esaslar çerçevesinde her borç için ayrıca belirlenir.

 

  1. İFA ZAMANI; BK 74 vd.

 

            İfa zamanı, borcun ifa edilmesi gereken anın gelmiş olmasını ifade eder. Bu bakımdan ifa zamanını, borçlunun alacaklıya edimi sunmakla yükümlü olduğu, alacaklının da borcun ifa edilmesini talep edebileceği anın gelmiş olması şeklinde tanımlayabiliriz.

 

            İfa zamanı ile ilgili düzenlemeler BK’nun 74 vd. maddelerinde yer almaktadır. İfa zamanı, en az borcun ifa edileceği mahal ve ifanın konusu kadar önemlidir. Zira, alacaklının temerrüdü ve borçlunun temerrüdü adını verdiğimiz ve ilerleyen paragraflarda işleyeceğimiz durumların tespiti acısından, borcun ifa edileceği zaman doğrudan doğruya dikkate alınmaktadır. Bu bakımdan, borcun ifasının borç ilişkisini sona erdirebilmesi için, işbu işlemin edime konu, yer ve zaman kakımından uygun olması gerektiğini tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz. Şu halde ifanın borcu sona erdirebilmesi için aranan şartlardan biri de, ifa zamanı bakımından edime uygun davranılmasıdır.

 

            Borcun ifa zamanının gelmiş olmasına borcun vadesinin gelmesi de denir. Borcun vadesi, yani ifa zamanı geldiği takdirde borç artık muaccel olur ve ifası lazım gelir. Borcun vadesinin, yani ifa edileceği zamanın gelmiş olmasına ise muacceliyet anı/zamanı adı verilir.

 

            Henüz vadesi, yani ifa zamanı gelmemiş olan borca da müeccel borç adı verilir. İfa yerinin belirlenmesinde olduğu gibi, ifa zamanının tespitinde de taraflar diledikleri gibi hareket edebilirler. Başka bir deyişle, sözleşmenin tarafları ifa zamanını kendi aralarında istedikleri şekilde kararlaştırabilirler.

 

  1. İfa Zamanının Tayin Edilmesi (BK 74)

 

            BK’nun 74. maddesinde yer alan hüküm uyarınca, vade şart koşulmadığı yada işin mahiyetinden borcun vadesi anlaşılamadığı takdirde, borcun hemen ifa ve derhal icrası talep olunabilir.

 

            Bu ifadeye göre, kural, borcun doğduğu anda ifa edilmesidir. Ancak, borcun doğumundan belli bir süre sonra ifa edilmesi her şeyden önce taraflarca kararlaştırılmış, yani bir vade (ecel) şart koşulmuş olabilir Örnek satıcı sattığı malın bedelinin kendisine ne zaman ödeneceği konusunda alıcı ile anlaşıp vade belirleyebilir.

          

            Bunun dışında, borcun belli bir süre sonunda ifa edileceği borcun mahiyetinden de çıkarılabilir. Borcun mahiyetinden, yani sübjektif özelliklerinden borcun ancak belli bir süre sonra ifa edilebileceği anlaşılıyor ise, borcun derhal ifa edilmesi talep edilmeyecektir. (Örnek: İstanbul’daki A tablosunu İzmir’deki B ye satmışsa tablonun teslimi için belli bir vadeye (süre) ihtiyaç vardır.

 

  1. Müeccel Borçlarda Sürenin Hesaplanması

 

            Taraflarca borcun ifası için belli bir vadenin tayin edilmiş olması durumunda, sürenin ne şekilde tayin edileceği yine BK’da düzenlenmiştir. Buna göre, borcun ifa edileceği tarih “30 Kasım 2001” gibi kesin bir gün olarak belli edilmiş ise, borcun belirlenen bu günde ifa edilmesi lazım gelir.

 

            Borcun vadesi belli ve kesin bir tarih şeklinde kararlaştırılmadığı takdirde ise, BK’nun yedek hükümlerine başvurulacaktır. Bu hükümlere göre:

 

            Borcun ifası için kullanılan ayın başı ve ayın sonu ifadelerinde ayın ilk ve son günü anlaşılır (BK 75). Bu bakımdan, ayın 30,31,28 ya da 29 gün olması önem taşımaz.

 

            Borcun vadesi gün ile belirlenmiş ise, sözleşmenin yapıldığı gün hesaba katılmaksızın belirlenen son günde borç muaccel olur. (Örnek: 24 şubatta yapılan sözleşmede 5 günlük vade konulmuşsa 24 şubat sayılmadan beş gün hesap edilir. (25→26→27→28→29) şu halde borcun vadesi 29 şubattır ve borç 29 şubatta muaccel olur.

 

            Borcun ifa gününün, hatalar ile belirlenmesi halinde, borç sözleşmenin yapıldığı günün, belirlenen haftaya denk gelen aynı gününde muaccel olur (BK 76/2). (Örnek. 1 Kasım Salı günü yapılan sözleşmede 5 haftalık bir süre konmuşsa , borcun muacceliyet günü 5 hafta sonrasının Salı günüdür.

 

            Borcun vadesi için kullanılan yarım ay tabiri ise, ayın kaç gün çektiğine bakılmaksızın 15 günlük bir süreyi ifade eder (BK 76/3)

 

            Borcun vadesi için ay ile belirlenen süre, son ayın sözleşmenin yapıldığı ayın aynı tarihli gününe denk gelen gününü ifade eder. (Örnek. 14Ocak tarihli sözleşmede vade 5 ay olarak belirlenmişse bu sözleşme kurulduğu ayı takip eden 5. ayın aynı gününde ifa edilir.( 14şubat

→14mart→14nisan→14mayıs→14haziran)

            Süre yıl ile yada bir yıldan daha fazla bir süreyi ifade eden aylar ile kararlaştırılmış ise, ay ile kararlaştırılan vadeye ilişkin hükümler BK 76/3 uyarınca uygulanır. (Örnek:16 Haziran 2000 de kurulan sözleşme 3 yıl 4 ay sonra ifa edilecekse önce 3 yıl sonra 4 ay hesaplanır.

(16 temmuz→16 agustos→16 eylül→16 ekim) 16 ekim 2003 ifa tarihidir.

 

  1. Vaktinden Evvel İfa; BK 80

 

            Borcun ifası, kural olarak, sözleşmede belirtilen ifa zamanına uygun olmak zorundadır. Zira, bu sürenin aşılması halinde, kanun borçluya çeşitli yaptırımların uygulanmasını öngörmüştür. Buna karşın, borcun ifası sözleşmede belirtilen süreden önce gerçekleştirilebilecek midir? Başka bir deyişle, borçluya borcunu vaktinden (vadesinden) evvel ifa etme olanağı tanınmış mıdır?

 

            BK’nun 80. maddesi uyarınca, borçlunun vadeden evvel ifada bulunabilmesi için, sözleşmenin hükümlerinden, borcun niteliğinden yada koşullarından tarafların aksini amaçlamadıklarının anlaşılması gereklidir. Başka bir deyişle, sözleşmeden yada borcun sübjektif niteliklerinden, ifanın mutlak suretle belirlenen vadede ödenmesi gerektiği anlaşılıyor ise, borçlunun bu vadeden evvel ifada bulunması mümkün değildir. (Örnek: depolanması gereken büyük miktarlı malların vadeden önce teslimini alacaklı kabul etmeyebilir.

 

            Bu hallerin dışında, borçlunun vadeden evvel ifada bulunmasında bir sakınca yoktur ve alacaklı yapılan bu ifayı kabule mecburdur. Ancak, sözleşme hükümleri yada örf-adet kurallarının öngörmediği durumlarda, borçlu vadeden evvel yaptığı ifa için indirim talebinde bulunamaz.

 

  1. Karşılıklı Akitlerde İfa Zamanı  

 

Borç ilişkisinin kaynaklarından olan sözleşmelerden/akitlerden söz ederken, akitlerin bir türü olarak karşılıklı borç doğuran akitlerin, yada kısaca karşılıklı akitlerin tanımını yapmıştık. Bu tanıma göre, karşılıklı akitler yada karşılıklı borç doğuran (yükleyen) akitler, taraflarından her ikisine de karşılıklı surette belli bir edimin ifasını yükleyen sözleşmelerdir.

 

Karşılıklı borç doğuran akitlerden kaynaklanan ifa yükümü ise, tarafların karşılıklı borçlarının eş zamanlı, yani aynı anda ödenmesi ile yerine getirilebilir. BK’nun 81. maddesine göre, karşılıklı bir sözleşmeden kaynaklanan alacağını talep eden taraf, herhangi bir vadeden yararlanma hakkı bulunmadığı sürece, kendi borcunu ifa etmiş yada en azından ifasını önermiş bulunmalıdır. Buradan da anlaşılacağı üzere, karşılıklı borç doğuran akitlerde, karşılıklı borların ifasında kural, bu edimlerin aynı anda ifa edilmesidir.

 

Ne var ki, taraflardan biri, sözleşmenin hükümlerinden yada edimin niteliğinden kaynaklanan özel bir nedenle, kendi borcunu ifa etmek için herhangi bir vadeden (ecelden) yararlanma hakkına sahip ise, bu hakkı gereğince kendi edimini karşı tarafın ifasından daha sonra da yerine getirebilir. Karşılıklı bir akit olan kira sözleşmesinde, kiracının kira borcunu yerine getirmesi buna örnek gösterilebilir. Gerçekten de kendi üzerine düşen kira bedelini öder (edimini ifa eder). Bu bakımdan, kira vb. gibi istisnai durumlar haricinde, karşılıklı borç yükleyen akitlerde karşılıklı edimler, yani diğer tabiri ile “ivazlar” aynı anda ifa edilirler.

 

Karşılıklı borç yükleyen akitlerde, taraflardan biri kendi edimini ifa etmeden yada ifasını önermeden, karşı tarafın edimini ifa etmesini talep edemez. Bu durumda, karşı taraf bu kimseye karşı ödemezlik definde bulunarak, edimini ifa etmekten kaçınabilir.

   

* Ödemezlik Def’i

Bu bakımdan ödemezlik def’i, ancak karşılıklı borç yükleyen akitlerde söz konusu olabilen ve karşı tarafın borcunu ifa etmediği yada en azından ifasını önermediği halde, kendisinden ifa talebinde bulunulan tarafa ifadan kaçınma olanağı veren nispî bir haktır.           

 

  1. Alacaklının Temerrüdü; BK 90 vd.

 

Borçlunun borcunu edime uygun bir biçimde ifa etmek istemesine karşın, alacaklının haklı (hukuken kabul edilebilir) bir nedene dayanmaksızın bu ifayı reddetmesi haline alacaklının temerrüdü adı verilir. Alacaklı, temerrüde düşmekle birlikte mütemerrit addolunur ve BK’da alacaklının temerrüdüne ilişkin olarak düzenlenmiş bulunan hükümler uygulanabilir hale gelir.

 

            Alacaklının temerrüdünün sonuçlarından bahsetmeden evvel, alacaklının temerrüdünün şartlarından ve meydana gelmesinden söz etmemiz faydalı olacaktır.

 

  1. Alacaklının Temerrüdünün Şartları ve Meydana Gelmesi

 

BK’nun 90. maddesi uyarınca, alacaklının temerrüdünden söz edebilmemiz için iki koşulun gerçekleşmesi gereklidir ki, biz bu koşullara alacaklının temerrüdünün şartları adını veriyoruz. Bunlar, ifanın edime uygun olarak teklif edilmesi ve alacaklının haksız surette ifa teklifini reddetmesidir. 

 

  1. İfanın Edime Uygun Olarak Teklif Edilmesi

 

Alacaklının temerrüdünün meydana gelebilmesi için, her şeyden önce borçlu tarafından borcun ifasının, yer, konu ve zaman bakımından edime uygun biçimde teklif edilmiş olması şarttır. Başka bir deyişle, edime uygun surette yapmayan ifa teklifini kabul etmeyen alacaklı mütemerrit durumuna düşmeyecektir. (Örnek. Borçlu teslimle yükümlü olduğu Tv nin bir başka markası nı alacaklının adresine göndermişse ve alacaklı bunu reddederse mütemerit olmaz. Çünkü ifa teklifi , edime konu bakımından farklıdır.

 

Kısaca şunu söyleyebiliriz ki, alacaklının temerrüdünde, borçlu borcun ifasi için üzerine düşen her şeyi yapmasına karşın alacaklı kendisine sunulan ifayı kabul etmemekte öe bu hususta direnmektedir.

 

  1. Alacaklının Haklı Nedeni Bulunmaksızın İfayı Reddetmesi

 

Alacaklının temerrüdünün oluşabilmesi izin aranan/gerekli olan ikinci koşul, alacaklının ifayı reddetmesi hususunda haklı bir nedeni bulunmamasıdır. Aksi halde, yani alacaklının hakli bir neden ileri sürerek ifayı reddetmesi durumunda, alacaklının temerrüdünden söz edilemez. (Örnek: alacaklı edimin sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürerek ifayı reddederse. (sözleşmede evin saten boya ile boyanacağı belirtilmişken plastik boya ile boyanmak istenmesi) alacaklı temerrüte düşmüş olmaz.

 

Şu halde, alacaklının temerrüdü, alacaklının haklı bir nedeni olmaksızın, usulü dairesinde (edime uygun olarak) kendisine sunulan ifayı reddettiği anda meydana gelmiş olur. BK’nun 90. maddesinde tanımlanmış olan bu hususi durumun meydana gelmesi halinde de, yine Kanunun 91,94. maddeleri arasında düzenlenmiş bulunan birtakım hukuki sonuçlar işlemeye başlar.

 

  1. Alacaklının Temerrüdünün Hükümleri (Sonuçları)

 

Alacaklının temerrüde düşmesi ile birlikte, borç ilişkisi kendiliğinden sona ermez. Anacak, doğaldır ki böyle bir durum alacaklının aleyhine birtakım sonuçlar doğurur. Hemen belirtelim ki, alacaklı borçlunun kanundan doğan haklarını kullanmasından evvel ifayı kabul ettiği takdirde temerrüt sona erer ve artık kanundaki diğer yollara başvurulamaz. Alacaklının ifayı kabul etmemekte direnmesi halinde ise, BK’dan doğan haklarını kullanacaktır. Şimdi bunları ele alalım.

Borcun konusu bir şeyin teslimi ise, borçlu, tüm hasar ve masrafları mütemerrit olan alacaklıya ait olmak üzere, sözleşmenin konusu olan şeyi, kendisine hakim tarafından gösterilecek bir yere tevdi ederek (bırakarak) borcundan kurtulmuş olur. Borcun konusu olan şey ticari bir mal ise, hakim kararına gerek olmaksızın, borçlu tarafından bir ardiyeye tevdi olunabilir (BK 91). Bu durumda, iyi niyet kuralları gereğince, borçlunun malı tevdi ettiğini alacaklıya bildirmesi gereklidir.

 

Borcun konusu olan şey, niteliği gereği depolanmak, saklanmak iktiza ediyorsa (gerektiriyorsa) yada kısa sürede bozulabilecek nitelikte bir mal ise (sözgelimi peynir, et gibi), borçlu alacaklının temerrüde düşmesi halinde, malı satarak satış bedelini tevdi edebilir. Bunun için borçlu, alacaklıya bir ihtarda bulunacak ve daha sonra hakim kararı (izni) ile , malı açık artırma ile satarak semeni (satış bedelini) tevdi edebilecektir. Satılacak malın borsada kayıtlı yada cari fiyatı belli bir mal olması halinde, ihtara ve açık artırmaya dahi gerek kalmaksızın, hakim kararı (izni) ile satılarak bedelin tevdii mümkündür (BK92).

 

Borcun konusu bir şeyin teslimi değil, fakat şeyin yapılması ise, BK’nun 94. maddesi uyarınca, mütemerrit olan alacaklı hakkında (ileride göreceğimiz) borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu bakımdan, bir şeyin yapılmasına ilişkin bir borcun ifasında alacaklının temerrüde düşmesi halinde, borçlu sözleşmeyi feshetmek hakkına sahip olacaktır. Bunun için önce alacaklıya uygun bir mehil (süre) tanıyacak, alacaklı bu süre içinde de ifayı kabul etmezse, akdi feshedebilecektir.

 

2- Borçların ifa edilmemesi

 

Borçların ifa edilmemesinin hükümleri, BK’nun 96 ve 108. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Borca aykırı davranış, sözleşmeye aykırı davranış yada ademi ifa olarak da isimlendirilen borcun ifa edilmemesi, dar anlamda borcun hiç yada gereği gibi ifa edilmemesini, geniş anlamda ise, bu hallerle birlikte borçlunun temerrüdünü de içine alır.

Borcun ifa edilmemesi yada diğer tabiri ile borca aykırı davranış, hukuka aykırı fiil niteliği taşır. Bu bakımdan borcun ifa edilmemesinin genel yaptırımı, borca aykırı davranan tarafın bu nedenle sebebiyet verdiği zararı ödemekle sorumlu olmasıdır. Ancak, yukarıda da saydığımız özel borca aykırılık hallerinin her biri için, kanun koyucu tarafından farlı yaptırımlar getirilmiştir. Şimdi, borca aykırı davranış türlerini, yani borcun ifa edilmemesinin değişik hallerini ve bunlara uygulanması öngörülen yaptırımları ayrı ayrı ele alalım.

 

  1. BORCUN HİÇ YADA GEREĞİ GİBİ İFA EDİLMEMESİ

 

            Borca aykırılığın BK’da düzenlenmiş olan ilk hali, borcun hiç yada gereği gibi ifa edilmemesidir. Borcun hiç ifa edilmemesi halinde edimin ifası borçlunun kusuru nedeniyle imkansızlaşırken, borcun gereği gibi ifa edilmemesi halende ise, yapılan ifa işlemi konu bakımından edime uygun düşmemektedir.

 

  1. Kusurlu İmkansızlık (Borcun Hiç İfa Edilmemesi)

 

Borcun ifa edilmemesi (ademi ifa)hallerinden ilki, kusurlu imkansızlık yada borcun hiç ifa edilmemesi adı altında, BK’nun 96. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, borç ilişkisinin konusu olan edimin, borçluya yüklenebilecek bir kusur nedeniyle, objektif olarak imkansızlaşması halinde söz konusu olan borca aykırılık haline kusurlu imkansızlık yada borcun hiç ifa edilmemesi denir. (Örnek:Tek bir adedi bulunan tarihi tabloyu dikkatsizliği sonucu yakan borçlunun bu edimini alacaklıya karşı ifa etmesi artık objektif olarak imkansızdır.

 

Kusurlu imkansızlık halinde, borcun ifası objektif olarak (herkes açısından) imkansızlaştığı için, alacaklının borçludan edimin aynen ifasını talep etme olanağı yoktur. Bu bakımdan, alacaklı borçludan yalnızca borcun ifa edilmemesinden doğan zararını talep edebilecektir. Başka bir deyişle, borcun hiç ifa edilmemesi halinde, alacaklı borçludan müspet zararının tazmin edilmesini talep edebilecek fakat borcun aynen ifasını talep edemeyecektir.

 

Alacaklının, kusurlu imkansızlık nedeniyle talep edebileceği tazminat müspet zararının giderilmesidir. Müspet zarar, alacaklının borcun ifa edilmesinden beklediği menfaattir (çıkardır). Bunun dışında, alacaklının kusurlu imkansızlık nedeniyle sözleşmeyi fesih ve bundan kaynaklanan menfi zararını talep etmek hakkı ise bulunmamaktadır.

 

  1. Borcun Gereği Gibi İfa Edilmemesi

 

Borçlu borcunun yerine getirmiş olmakla beraber, yapılan ifa edimin gereklerine uygun biçimde icra edilmemiş, yani gereği gibi yapılmamış ise, böyle bir durum borcun ifa edilmemesi hallerinden birini teşkil eder. Borcun gereği gibi ifa edilmemesi hali, BK’nun 96. maddesinde “alacaklının hakkını kısmen … elde edememesi” biçiminde ifade edilmiştir.

 

Borcun gereği gibi ifa edilmemesi halinde, borçlu tarafından alacaklıya sunulmuş ve alacaklı tarafından kabul edilmiş olan ifa niteliği, konusu, değeri vs. bakımlardan edime uygun değildir. Bu nedenle de, alacaklı ifayı geri çevirme ve edime uygun (gereği gibi) bir ifanın yapılmasını talep etme hakkına sahiptir. Buna, alacaklının aynen ifayı talep etmek hakkı da denir. (Örnek.Bir ameliyat normal sonucu (sözleşmede kararlaştırılan) vermemişse alacaklı (hasta) yeni bir operasyonla (mümkün ise) borcun gereği gibi (aynen) ifasını talep edebilir.

 

Borcun gereği gibi ifa edilmemesinin bir diğer sonucu ise alacaklının tazminat talebinde bulunabilmesidir. BK’nun 96. maddesi uyarınca, borçlunun borcun gereği gibi ifa edilmemesinde kusuru bulunduğu takdirde, bundan doğan zararın (alacaklının müspet zararının) tazminine mecburdur.

 

Ancak bu halde de, borçlu kusuru bulunmadığı ispat ederek tazminat ödemekten kurtulabilir (kurtuluş beyyinesi). Bunun dışında, alacaklının borcun gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle sözleşmeyi feshetme ve menfi zararını isteme hakkı söz konusu değildir.

 

  1. BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ; BK 101-108

 

            Geniş anlamda borcun ifa edilmemesi hallerinden biri olan borçlunun temerrüdü, muaccel ve ifası imkan dahilinde bulunan bir borcun, borçlu tarafından yerine getirilmemesi halinde söz konusu olur. BK’nun 101. maddesi “muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur” demek suretiyle, borçlunun temerrüdünü tanımlamıştır.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Şartları

 

Borçlunun temerrüdünün şartlarını, üç başlık altında toplayarak ele alabiliriz. Bunlar; borcun muaccel olması, borcun ifasının mümkün olması ve alacaklının ihtarıdır.

 

  1. Borcun Muaccel Olması

 

Borçlunun temerrüdünün oluşması için gerekli olan ilk şart borcun muaccel olmasıdır. Borcun henüz vadesi gelmemiş yada zamanaşımına uğramış olması hallerinde, borçlunun temerrüdü söz konusu olamaz.

 

  1. Borcun İfasının Mümkün Olması

 

Borcun ifasını her ne şekilde olursa olsun imkansızlaşmış olduğu durumlarda, borçlunun temerrüdü meydana gelemez. Bu bakımdan, borçlunun temerrüdünün oluşabilmesi için gerekli olan şartlardan biri de, borcun ifasının halihazırda imkan dahilinde olmasıdır.

 

Gerçekten de, borcun kusuru ile objektif olarak imkansızlaşmış ise, artık temerrütten söz edilemez. Bu durumda, borcun ifa edilmemesinin bir başka türü olan, borcun hiç ifa edilmemesine (kusurlu imkansızlığa) ilişkin hükümler uygulanır. Borçlunun kusuru olmaksızın, borcun ifası objektif olarak imkansızlaşmış ise, artık borç ilişkisi BK’nun 117. madde uyarınca sona ermiş olacağından yine borçlunun temerrüdünden söz edilemeyecektir.

 

  1. Alacaklının İhtarı

 

BK’nun 101. maddesine göre, muaccel (ve ifası mümkün olan) borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Bu bakımdan, borçlunun temerrüde düşmesi için, alacaklının borçluya borcunu ödemesi için bir ihtarda bulunmuş olması şarttır.

 

İhtar, herhangi bir şekle bağlı olmayan, tek taraflı ve varması gerekli (vusulü muktazi) bir irade beyanıdır. Ancak, tacirler arasındaki borç ilişkilerinde diğer tarafı temerrüde düşürmek için yapılacak olan ihtarlar, TTK tarafından şekle tabi kılınmıştır. Buna göre, işbu ihtarlar iadeli taahhütlü mektupla, noter aracılığıyla yada telgrafla yapılmadığı müddetçe geçerli olamazlar. Bu bakımdan, sözünü ettiğimiz şekle uyulmaksızın yapılan ihtarlar, tacirler arasındaki bir borç ilişkisinde karşı tarafın temerrüde düşmesine sebep olmaz. (TTK m. 20/3)

 

Ne var ki, bazı istisnai durumlarda, alacaklının ihtarına gerek olmaksızın, borçlu muaccel olan borcunu ödememekle birlikte temerrüde düşmüş olur. Alacaklının ihtarının gerekli olmadığı bu durumlardan ilki, ifa gününün taraflarca önceden kararlaştırılmış olmasıdır. İfa tarihi alacaklı ve borçlu arasında açıkça kararlaştırılmış ise alacaklının ihtarına gerek yoktur. Bunun yanı sıra, ifa günün belirleme hakkı üçüncü bir şahsa bırakılmış ve bu kimse de ifa gününü borçluya bildirmiş ise, yine alacaklının ihtarına gerek yoktur. Ve nihayet ihtarda bulunmanın faydasız görüldüğü durumlarda da, alacaklının ihtarına gerek olmaksızın borçlu temerrüde düşmüş olur.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Sonuçları

 

Borçlunun temerrüdünün sonuçları (hükümleri), BK’nun 102 ve 108. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu sonuçları iki başlık altında toplayarak inceleyebiliriz. Bu başlıklar, borçlunun temerrüdünün genel sonuçları ve borçlunun temerrüdünün hususi (özel) sonuçlarıdır.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Genel Sonuçları

 

Borçlunun temerrüdünün genel sonuçlarından ilki, temerrüde düşmüş olan borçlunun, temerrüde düştüğü andan itibaren borç ilişkisinin konusu olan şeyin başına gelebilecek olan her türlü zarar ve ziyandan sorumlu olmasıdır. BK’nun 102. maddesinde düzenlenmiş olun “Kaza Halinde Sorumluluk” hükmüne göre, kural olarak, tüm zarar ve ziyanı sözleşmenin yapıldığı andan itibaren temellük eden (devralan) kimseye ait olan şeyin başına temerrüt anından itibaren gelebilecek her türlü zarar ve ziyan istisnai bir hal olarak borçluya ait olmaktadır.

 

Ne var ki, borçlu temerrüde kusuru bulunmaksızın düştüğünü yada temerrüde düşmemiş (borç zamanında ifa edilmiş) olsaydı dahi bu zarar ziyanın vuku bulacağını ispat ettiği takdirde, kazadan doğan sorumluluğundan kurtulur.

 

Borçlunun temerrüdünün diğer genel sonucu ise, borçlunun borcunun gecikerek ifa etmesinden dolayı alacaklının uğradığı zararı ödemekle sorumlu olmasıdır. Gerçekten BK’nun 102. maddesi uyarınca, borcun geç ifa edilmesi nedeniyle alacaklı bir zarar uğramış ise, bu zararın tazminini borçludan talep edebilecektir. Bu tazminata, gecikme tazminatı adı da verilmektedir.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Özel Sonuçları

 

BK’nun 103. vd. maddelerinde düzenlenmiş olan borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlere ise, borçlunun temerrüdünün hususi yada özel sonuçları adını veriyoruz. Bunlar, borçlunun temerrüdünün para borçlarına ilişkin sonuçları ve borçlunun temerrüdünün karşılıklı akitlere ilişkin sonuçlarıdır.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Para Borçlarına İlişkin Sonuçları

 

a1-temerrüt faizi

 

Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, alacaklısına temerrüde düştüğü süre ile sınırlı olarak, geçmiş günler faizi yada diğer adıyla temerrüt faizi ödemek zorunda kalır.

 

BK’nun 103/1 maddesi uyarınca, para borçlusunun temerrüde düşmesi halinde ödenmesi öngörülen temerrüt faizinin oranını, taraflar sözleşme ile diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Tarafların bu oranı kararlaştırmamış olmaları halinde ise, bu oran kanun hükmü gereğince senelik %50 üzerinden hesap edilir (3095 s. Kanunu m. 2). Ticari işlerde arada akit olmasa dahi, ödeme yeri ve zamanındaki banka ıskontosu %50’den fazla ise, temerrüt faizi TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı reeskont faiz oranı üzerinden talep edilebilir.

 

Bunun yanı sıra, borçlu temerrüde kusuru bulunmaksızın düştüğünü ispat etse dahi, geçmiş günler faizi, kural olarak borçlunun temerrüde düştüğü tarihten itibaren işlemeye başlar ve borcun ifa edildiği günde sona erer. Temerrüt faizinin ödenmesinde, temerrüde düşen borçludan bu nedenle temerrüt faizi istenemez.

 

Alacaklı, temerrüt faizinin aşan zararı olduğunu ispat ettiği taktirde, borçludan bu munzam zararının tazminini de talep edebilir. Ancak borçlu temerrüde düşmesinde kusuru bulunmadığını ispat ederse, sözünü ettiğimiz munzam (ek) zararı ödemek sorumluluğundan kurtulur.

 

a2-tazminat

Alacaklı borçlunun temerrüte düşmesi nedeniyle uğradığı zararın temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat ederse , borçlu bu zararı da gidermekle yükümlüdür.

 Eğer borçlu temerrüde düşmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse bundan kurtulabilir.

 

  1. Borçlunun Temerrüdünün Karşılıklı Akitlere İlişkin Sonuçları

 

Mehil(süre)

Alacaklı kendisine tanınan seçim hakkını kullanmadan önce ,temerrüt halinde olan borçluya ifada bulunması için uygun bir süre(mehil)verecektir. Bu süreyi alacaklı kendisi belirleyebileceği gibi hakime de tayin ettirebilir. Bazı hallerde ise mehil vermeye gerek yoktur.

-Mehil vermenin faydasız olacağı anlaşılıyorsa (alacaklının tavır ve halinden)

-Borçlunun temerrüdü sonucu borcun ifası alacaklı için faydasız hale gelmişse

-Sözleşme kesin vadeli bir sözleşme ise (belirli bir günde ifası gereken)

 

Karşılıklı borç doğuran akitlerde taraflardan birinin temerrüde düşmesi halinde, diğer tarafa BK’nun 106. vd. maddelerinde tanınmış bulunan bir takım haklar vardır. Alacaklının seçimlik hakları da denilen bu hakların kullanılabilmesi için, ortada iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olması ve taraflardan birinin temerrüde düşmüş bulunması koşullarının gerçekleşmesi gereklidir.

 

Karşılıklı borç doğuran bir sözleşmede taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde, diğer taraf borcun aynen ifasını ve gecikerek yapılan ifadan doğan zararının tazminin gecikme tazminatı talep edebilir.

 

Alacaklıya tanınmış olan bir diğer hak ise, aynen ifadan vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararının müspet zararının tazmini, talep edebilmektedir. Ancak, alacaklının bu hakkını kullanabilmesi için, BK’nun 106/1 maddesine göre, borçluya uygun bir ek süre tanınmış olması ve borçlunun da bu sürenin bitimine kadar borcunu ifa etmemiş olması gereklidir.

 

Alacaklını başvurabileceği bir diğer yol ise, yine borçluya ek bir süre tanıyarak, bu sürenin bitimine kadar borcun ifa edilmemesi halinde sözleşmeyi feshetmek ve sözleşmenin geçersiz kalmasından doğan zararını menfi zararını talep etmektir.

 

Açıkladığımız son iki durumda, ifadan vazgeçen yada sözleşmeyi fesheden alacaklının zararını talep edebilmesi için, borçlunun kendi kusuru ile temerrüde düşmüş olması gereklidir. Başka bir deyişle, borçlu temerrüde kendi kusuru olmadan düştüğünü ispat ederse, ifadan vazgeçen yada sözleşmeyi fesheden alacaklısına tazminat ödeme sorumluluğundan kurtulur.

Borçlunun Temerrüdünün

Karşılıklı Akitlerde Sonuçları 

Alacaklının Seçimlilik

Hakkı

 

Aynen İfa ve

İfadan Vazgeçerek

Sözleşmeyi Fesih ve

Gecikme Tazminatı

Müspet Zararın Tazminini

Menfi Zararını

Talep Etme

Talep Etme

Talep Etme

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: BORÇLARIN SONA ERMESİ

1-Genel olarak

 

1a-tanım

Borcun sona ermesi hem borç ilişkisinin ortadan kalkması , hem de borç ilişkisinden doğan tek bir borcun sona ermesi demektir.

 

1b-fer’i borcun sona ermesi

Asıl borç sona erince kural olarak ona bağlı olan fer’i borç ta sona erer. BKm 113/1 Yani asıl borç sona erince ona bağlı olan kefalet, rehin,cezai şart vb feri borçlar da kendiliğinden sona erer.

Kural böyle olmakla beraber bazı istisnalar da vardır.bunlar

-Bir alacak taşınmaz rehniyle güvence altına alınmışsa, rehin asıl borcun ifasıyla sona ermez. Bunun için tapu sicilindeki rehnin silinmesi veya taşınmazın yok olmasıyla ortadan kalkar.

-Kıymetli evrak ve konkordato için asıl borç sona erince feri borç sona ermez.

-Feri borç asıl borç niteliği kazanırsa asıl borç ile bağı kesilir ve varlığını korur.

-Bazen feri borçlar ortadan kalktığı halde asıl borç sona ermez. Örneğin asıl borç 10 yılda zamanaşımına uğrarken, faiz borcu beş yılda zamanaşımına uğramaktadır.

 

 

2-Borcun ibrası

 

2a-tanım

 

Borç ilişkisinin tarafları(alacaklı ve borçu) arasında yapılan bir akit(sözleşme) ile alacaklının alacağından vazgeçmesi suretiyle borçluyu borcundan kurtarmasına, borcun ibrası (kısaca ibra) denir.

Alacaklının tek taraflı iradesi ile borcu ibra etmesi mümkün değildir. Çünkü alacaklı ve borçlunun karşılıklı olarak anlaşması sağlayacak birbirine uygun irade beyanı gereklidir.

İbra borç ilişkisini ortadan kaldıran bir hukuki işlem niteliğinde olduğundan tasarrufi bir işlemdir.Bu nedenle ibra sözleşmesinin geçerliliği alacaklının alacak üzerinde tasarruf yetkisinin varlığına bağlıdır. İbra sözleşmesi şekle tabi değildir.

 

2b-şartları

-İbra yolu ile borcun ortadan kaldırılması için tarafların bu konuda bir sözleşme yapmaları şarttır. İbra sözleşmesinin kurulabilmesi için icap ve kabule ihtiyaç olduğu gibi icap ve kabul arasında uygunluğa da ihtiyaç vardır.

 

2c-hükümleri

İbra bir tasarrufi işlemdir.bu nedenle tarafları ibra sözleşmesi yapması ile borç sona erer. İstisnalar dışında asıl borca bağlı olan feri borçlar da sona erer. Feri borcun(faiz. Kefalet,rehin) ibrası asıl borcu sona erdirmez

 

3-Borcun yenilemesi (tecdit)

 

3a-Tecdit in tanımı

Tarafların aralarında açık şekilde anlaşarak eski borcun yerine yeni borcun geçmesidir.Yani yeni bir borç kurulmak suretiyle eski borç sona erdirilmektedir.

 

3b-Yenileme(tecditin) şartları

 

-Eski borç ortadan kaldırılmalıdır.

-Yenilemenin söz konusu olması için varlığı sona erdirilecek mevcut bir borç bulunmalıdır. Bu borcun kaynağı önemli olmayıp geçerli bir borç olması gerekir.

-Yenilemenin söz konusu olması için yeni bir borcun meydana getirilmesi gerekir ve bu yeni borcun da geçerli bir borç olması gerekir

-Eğer yeni borç ehliyetsizlik veya şekle aykırılık nedeniyle geçerli olarak doğmamışsa

eski borç sona ermez devam eder.

-Yeni doğmuş olan borcun eski borçtan farklı olması şarttır.Bu yenilemede fark eğer taraflar aynı kalıp edim de oluşuyorsa objektif yenileme eğer frk alacaklı veya borçlunun değişmesi ile oluşuyorsa sübjektif yenileme denir.

-Tarafların yenileme için açıkça anlaşmış olmaları şarttır.

örnek. Bahri Ali’ye evini bağışlamayı vaad etmiş fakat taraflar sonradan anlaşarak ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmışlar ve bağışlamanın yerine bu sözleşmeyi koymuşlardır. Yeni sözleşmeye göre B yine evini A ya temlik edecek (devir), fakat buna karşı A da B ye ölünceye kadar bakacaktır. Burada bir yenileme vardır.

 

3c-Hükümleri

 

-yenileme sözleşmesiyle eski borç ortadan kalkar, yerine yeni borç geçer.

-yeni borç eski borçtan tamamen bağımsız olduğundan , eski borcu sakatlayan sebepler ve eski borçla ilgili itiraz ve defiler yeni borçta ileri sürülemez.

-Yeni borcun doğması ile zamanaşımı da yeniden işlemeye başlar.

-Yeni borcun doğmasıyla eski borç sona erdiğinden ona bağlı feri haklarda sona erer Ancak Cari hesap sözleşmesinde hesap kesilip te bakiyenin kabul edilmesiyle gerçekleşen borç yenilemesinde hesap kalemlerinden birisi için verilen teminat sona ermez bakiye için de devam eder.

 

4-Alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi

 

Bk m 116 ya göre Bir borç ilişkisinde alacaklılık ve borçluluk sıfatları aynı kişide birleştiği takdirde borç ilişkisi sona erer., Bu birleşmenin ortadan kalkması ile borç yeniden doğar.

 

Örnek. Bir kimsenin babasına bir miktar para borcu vardır.Bu kimse aynı zamanda basının tek kanuni mirasçısıdır ve babası için ölüm karinesi düşülmüştür. Bu durumda alacaklılık ve borçluluk sıfatı aynı kişide birleştiğinden borç ilişkisi sona erecektir. Eğer babası bir sonraortaya çıkarsa , miras babasına iade olunacağından borç ilişkisi de yeniden doğmuş olur.

Başka bir örnek Bk 179 daki durumdur.BK 179 a göre bir işletmeyi tüm aktif ve pasifi ile devralan kimsenin bu işletmeye bir borcu varsa işletmeyi devraldığında alacaklılık ve borçluluk sıfatı aynı kişide birleştiğinden borç ilişkisi sona erer.

 

-Alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesine Bk 116/3 maddesi gayrimenkul rehni ve kıymetli evrak açısından istisna getirmiştir.Yani borç ipotekli borç senedi veya irat senedine bağlanmışsa

Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı şahısta birleşmesi ile borç ortadan kalkmaz.borçlu isterse aynı senetleri tekrar tedavüle (elden ele dolaşmaya) çıkarabilir.

 

5-Kusursuz imkansızlık( ifanın mümkün olması hali)

 

5a-tanım

BK 117 ye göre2 borçluya yüklenemeyen durumlar sebebiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur(düşer).

Bu hükme göre borcun ifası borçlunun kusuru olmadan imkansızlaşmışsa , borç ilişkisi kendiliğinden sona erer.

 

5b-şartları:

 

-Kusursuz imkansızlık borç ilişkisinin doğumundan sonra meydana gelmiş olmalıdır ve aynı zamanda bu borç ödeme imkansızlığı objektif nitelikte olmalıdır yani herkes açısından ödenmesi imkansız bir borç olmalıdır.

-Bu açıdan sözleşmenin kurulmasından önce veya sözleşme kurulurken söz konusu olan objektif imkansızlık Bk 117 deki kusursuz imkansızlık kapsamına girmez.Çünkü BK 20 uyarınca sözleşme kurulmadan önce veya kurulurken oluşan objektif ifa imkansızlığı halinde sözleşme baştan geçersiz kalır yani mutlak butlanla geçersiz kalır (hiçbir hüküm ifa etmez yok sayılır.)Örneğin: Bir kimsenin günde 25 saat çalışmasını öngören bir hizmet akdiyle borçlanması hali.

 

-Borç ilişkisinin doğumundan sonra meydana gelen objektif imkansızlıkta ise borçlunun kusuru olmadığı müddetçe , borç ilişkisinin sakıt olmasına yani düşmesine (sona ermesine) neden olur.Örneğin kiralanan şeyin deprem sonucu yıkılması ile kiralayanın borcu sona erer.Başka bir örnek ise bir müzik sanatçısının konser sözleşmesinden sonra felç geçirmesi ile konseri vermesi artık imkansız hale gelmişse borç ilişkisi kusursuz imkansızlık nedeniyle sona erer.

 

-Karşılıklı borç doğuran akitlerde taraflardan birinin edimi eğer kusuru olmaksızın imkansızlaşmışsa, haksız iktisap (kazanım) kuralları gereği almış olduğu şeyleri karşı tarafa iade etmekle yükümlü olur.

Örneğin: 1 yıllık kira sözleşmesi ile parayı peşin alan taraf 3 ay sonara deprem sonucu bu bina yıkılmışsa aldığı paranın 9 aylık kısmını iade etmekle yükümlü olur.( edimi imkansızlaşan taraf ev sahibidir buradaki edimi yani kiracısının evde oturması artık kiracının kusuru olmadan imkansızlaşmıştır)

 

6-Takas (ödeşme)

  

    6a-tanım:

 Bk 118 e göre takas (ödeşme) iki şahıs arasındaki karşılıklı ve aynı cinsten borçların, bu şahıslardan birinin tek taraflı beyanıyla , az olan borç oranında sona erdirilmesidir. Bu bakımdan tecdit gibi borcu sona erdiren iradi nedenlerden biridir.

Örneğin Ali’nin Bahri’ye 10 ton Bahrinin de Ali’ye 15 ton buğday borcu vardır. Ali takas beyanında bulunursa 10 ton buğday borcu sona ermiş Bahri nin borcuda sona eren bu borç oranında sona ererek 5 ton olur ve devam eder.

 

6b-türleri:

 

i-akdi takas:

tarafların karşılıklı rızalarıyla (aralarında yapacakları takas sözleşmesiyle) mümkün olan takastır. Akdi takas BK da düzenlenmiş değildir

 

ii-kanuni takas:

Bizzat kanun tarafından taraflardan birine diğer tarafın rızasını almadan yapılan takastır ki BK muzda düzenlenen takas türü budur.

 

6c-mahsup.

Mahsup alacağın gerçek miktarını belirlemek üzere yapılan bir işlemdir. Mahsup bir alacaktan belli olgular nedeniyle indirme yapmak demektir. Alacaktan indirilecek değerler karşı alacak değildir. Oysa takasta karşılıklı iki alacak söz konusudur.

 

Örnek: Bk 325 hizmet sözleşmesinde işveren işçinin kendisine sunduğu hizmeti kabulde temerrüde(direnime) düşerse işçi işi yapmaya mecbur olmaksızın ücretini isteyebilir. Ancak işi yapmadığı için kazandığı veya başka bir iş yapmaktan dolayı kazandığını aldığı ücretten mahsup ettirmeye (düşmeye) mecburdur.

Başka bir örnek Kira sözleşmesinde kiracı kiralanan şeyi (evi)kendi kusuru veya şahsında doğan zorunlu bir sebepten dolayı kullanamasa veya sınırlı şekilde kullansa dahi kiranın tamamını ödemeye mecburdur.ancak kiralayan   bu durum dolayısıyla yapması gereken masraflardan bir miktarını yerine getirmemişse (tasarruf etmişse) veya bu devrede evi başkasına kiraya vererek bir menfaat elde etmişse bunları kiracıdan tahsil edeceği kira bedelinden düşmeye (mahsup etmeye) mecburdur.

 

6d-şartları:

 

i-borçların karşılıklı olması

 Takas beyanında bulunabilmek için iki şahıs (taraf) arasında karşılıklı bir borç mevcut olmalıdır.

 

ii-Borçların benzer olması

Karşılıklı borçların aynı cinsten (türden) olması gerekir.Örneğin buğday borcu ile para borcu takas edilemez.

 

iii-Borçların muaccel olması

Takas isteminde bulunulan tarafın borcu muaccel olmuş(vadesi gelmiş) olmalıdır. Takas isteminde bulunan kişi için ise bu şart gerekmez.

 

iv-takas açıklamasında bulunulmuş olması

Yukarıdaki şartların gerçekleşmesi takas için yeterli değildir. Ayrıca takasın gerçekleşmesi için takas beyanı gereklidir.

Takas beyanı tek taraflı bir hukuki işlemdir ve herhangi bir şekle tabi değildir. Takas açıklamasının hüküm (sonuç doğurabilmesi) onun karşı tarafa varmasıyla mümkün olur.

Taraflardan birinin takas beyanında bulunabilmesi için bu hakkından daha önce feragat etmemiş (vazgeçmemiş)olması gerekir.

Takas tek taraflı takas beyanı ile yapılır. Ancak bazı alacakların takasında kanunumuz karşı tarafın muvafakatini de (olurunu ) aramaktadır. Bu alacaklar

 

- tevdi edilmiş (bırakılmış) veya haksız olarak alınmış veya hile ile alıkonulmuş bir şeyin geri verilmesine ve bedeline ait alacaklar.

-Nafaka ve iş ücreti gibi borçlunun ve ailesinin geçimi için zorunlu olup özel mahiyeti itibariyle alacaklının eline verilmesi gereken alacaklar

-devlet vilayet ve köyler lehine kamu hukukundan doğan alacaklar

 

6e-hükümleri

-takas karşılıklı olan borçları az olanın miktarı kadar sona erdirir.Karşılıklı borçlar birbirine eşitse takas sonunda her ikisi de son bulur.

- takas hükümleri takas açıklamasının (beyan) karşı tarafa varmasıyla meydana gelir ve kesindir, yani tarafların anlaşmasıyla sonradan ortadan kaldırılamaz.

-takas hükümleri geçmişe şamil (etkili) dir. Yani takas edilen borç takas edildiği andan değil takas edilebilmelerinin mümkün olduğu andan itibaren sona ermiş olur

 

7-Zamanaşımı

 

a- kavram

 

BK 125 vd maddelerinde düzenlenen zamanaşımı (müruruzaman) gerçekte borç ilişkisini sona erdiren bir hal değildir. Zamanaşımını Borçlar hukukundaki etkisi alacak hakkının zayıflaması şeklindedir.Kısaca borçlar hukukunda zamanaşımı “alacak hakkına ilişkin olarak hakkın zamana (süreye) bağlanmış olduğu zayıflatıcı etki” olarak ifade edilir.

Zamanaşımı alacak hakkını zayıflatır bu nedenle zamanaşımı alacağın varlığını değil dava edilebilirliğini ortadan kaldırır.

 

Zamanaşımına uğrayan bir tam borç eksik borç haline dönüşür.Yani zamanaşımına uğramış bir borç talep edilebilen fakat dava ve cebri icra edilemeyen eksik borç haline dönüşür.

Bir borç ilişkisinden kaynaklanan alacak hakkı bu hakkın sahibi olan kimse tarafından      -kanunda öngörülmüş olan – belli bir süre dahilinde kullanılmadığı (ileri sürülmediği) takdirde artık hak sahibi hakkını dava ve cebri icra yoluyla elde teme yetkisini kaybeder.

 

Zamanaşımı hukuki açıdan def’i niteliğindedir. Alacağın zamanaşımına uğraması ile borçlu bir def’i hakkı elde etmiş olur.Def’i şahsi bir hak olduğundan borçlu bu def’i yi ileri sürüp sürmemekte serbesttir. Yani borcunu bu defi yi(zamanaşımı) ileri sürerek ifa etmekten kaçınabilir veya isterse ödeyebilir.

Mahkeme aşamasında def’i borçlu tarafından ileri sürülmedikçe hakimce resen nazara alınmaz.

 

b-şartları

 

b1-borcun muaccel olması

borcun muaccel olması alacaklının borçludan edimin ifasını talep veya dava edebilecek durumda olması demektir.

Müeccel borç ise belirli bir vadeye bağlanmış borç demektir.Bu bakımdan belli bir vadeye bağlanmış bir borç (müeccel borç) için vade gelmeden zamanaşımı iddia edilemez.

 

b2-Kanunun belirlediği sürenin geçmiş olması

Muaccel olan bir borcun zamanaşımına uğraması kanunun belirlemiş olduğu sürenin geçmiş olmasına bağlıdır.

 

i- zamanaşımı süreleri

 İster borçlar hukukunda isterse özel hukukun diğer alanlarında doğsunlar tüm nispi/ şahsi haklar zamanaşımına tabidir. (-eşya hukuku konusuna giren ve mutlak hak kategorisinde yer alan ayni haklar ve bu haklara ilişkin davalar zamanaşımı kapsamı dışındadır-)

10 yıllık süre

BK m125 uyarınca nispi haklara ilişkin zamanaşımı kural olarak 10 yıldır (kanunda aksi öngörülmedikçe)

 

5 yıllık süre

BK m 126 ise 5 yıllık zamanaşımına tabi alacaklar gösterilmiştir.

-Kiralar sermaye faizleri ve belli zamanlarda ifası gereken edimler.

-Erzak bedeli, nafaka, otel ve lokanta masraflarına ait alacaklar

-Sanatkar ve esnafın emeklerinin karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların bedeli, noterlerin mesleki hizmetlerinin karşılığı,müstahdemlerin, hizmetlilerin,yevmiyecilerin, işçilerin ücret alacakları

-Bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında yada şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan davalar.

 

Diğer süreler

Haksız fiillerden , kusursuz sorumluluk hallerinden ve haksız iktisaptan doğan davalar ise 1(bir) yıllık zamanaşımına tabidir.

Karz (ödünç) akdinden doğan alacaklar 6 aylık zamanaşımına tabidir.

 

*Yasada zamanaşımı ile ilgili olarak düzenlenmiş bulunan süreler emredici niteliktedir. Bu bakımdan zamanaşımı süresinin taraflarca kararlaştırılması mümkün değildir. Aksi takdirde mutlak butlanla geçersiz olur ve yine kanundaki süre esas alınır.

 

ii-zamanaşımı süresinin hesap edilmesi

BK 130. m gereği Zamanaşımı süresinin hesap edilmesinde Zamanaşımının başladığı gün dikkate alınmaz ve zamanaşımı , ancak kanunda öngörülmüş olan sürenin son günü hak kullanılmadan geçirilirse tamamlanmış olur.

 

b3- zamanaşımını durmamış olması

 

Kanunda sayılan sebeplerden birinin varlığı halinde zamanaşımı süresinin işlemeye başlamaması veya işlemeye başlamışsa bu sebep ortadan kalkıncaya kadar durarak devam etmemesi demektir.zamanaşımını durduran sebepler

-Borçlu ile alacaklı arasında velayet ilişkisi:

velayet devam ettiği müddetçe çocukların ana babalarından alacakları hakkında

-Borçlu ile alacaklı arasında vesayet ilişkisi:

vesayet devam ettiği müddetçe vesayet altında bulunanların vasi veya sulh hakimi ya da asliye hukuk mahkemesi hakiminin zimmetinde bulunan alacakları hakkında

-Borçlu ile alacaklı arasında evlilik ilişkisi:

Nikah devam ettiği müddetçe karı ve kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında 

-Borçlu ile alacaklı arasında hizmet akdi hizmet akdi devam ettiği müddetçe müstahdemlerin işverenden olan alacakları hakkında

-Borçlu ile alacaklı arasında intifa (kullanma) sözleşmesi

Borçlu alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu müddetçe

-Alacağın bir Tür mahkemesi huzurunda talep edilemeyeceği durumlarda

 

zamanaşımı işlemez ve işlemeye başlamış ise durur.

 

b4-zamanaşımını kesilmemiş olması

zamanaşımını kesilmesi (kat’i) demek kanunda sayılan sebeplerden birinin varlığı halinde, zamanaşımının o ana kadar işlemiş olan kısmının ortadan kalkması ve sürenin baştan itibaren yeniden işlemeye başlaması demektir.

zamanaşımını kesilmesi ile durması arsındaki fark şudur: zamanaşımının durması halinde o ana kadar işlemiş olan süre saklı kalırken zamanaşımını kesilmesi halinde o ana kadar işlemiş olan süre ortadan kalkıp süre baştan itibaren yeniden işlemeye başlamaktadır.

Bk 133 e göre şu hallerde zamanaşımı kesilir

Zamanaşımının borçlunun fiili ile kesilmesi

-Borçlu borcu ikrar ederse (kabullenirse) özellikle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin veya kefil verirse

 

Zamanaşımının alacaklının fiili ile kesilmesi

Alacaklının dava veya defi hakkını kullanması, alacağını bu yollarla mahkeme ya da hakem önünde ileri sürmesi , icra takibine başvurması ve borçlunun iflası halinde iflas masasına başvurmasıdır.

 

c-zamanaşımının hükümleri:

alacaklı yönünden hükmü alacaklının alacağını borçludan talep ve dava hakkını kaybetmesi şeklinde ortaya çıkar.

-Zamanaşımı alacak hakkını bizzat kaldırmayıp sadece ondan çıkan talep ve dava haklarını ortadan kaldırdığından alacak devam eder. Fakat borçlu zamanaşımına dayanarak borcu ifadan imtina edebilir (kaçınabilir) . Borçlu böylece zamanaşımı def’inde bulunabilir. Bu def’i borçlu tarafından dermeyan edilmedikçe(ileri sürülmedikçe) hakim tarafından resen (kendiliğinden ) nazara alınmaz.

Borçlunun zamanaşımından önceden feragat etmesi ( zamanaşımını kullanmaktan vazgeçmesi)

batıldır. (geçersizdir)

Zamanaşımı borcu ortadan kaldırmayıp sadece eksik borç haline soktuğundan dolayı borçlunun zamanaşımına uğramış bir borcu ifa etmesi hiçbir zaman bağışlama olarak kabul olunamaz.

borçlu zamanaşımına uğramış olduğunu bilmeden bir borcu ifa etmişse bunun geri verilmesini de isteyemez.

Asıl alacak zamanaşımına uğramışsa ona bağlı olan fer’i (ikincil) alacaklar (haklar) örneğin faiz ve cezai şart ta zamanaşımına uğrar.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM :BORÇLARIN NEVİLERİ (türleri)

 

1-Müteselsil borçlar

 

Müteselsil borçluluk (dayanışmalı borçluluk), mahiyeti itibariyle bölünebilen bir edimin (ifa yükümünün), birden çok borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise edimin tümünü sadece bir defa borçlulardan dilediği birinden isteyebileceği, borçlulardan birinin kısmi ifasıyla diğer borçluların bu oranda borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk türüdür.

 

Bir borç ilişkisinde normal olan, alacaklı ve borçlu tarafta birer kişinin bulunmasıdır. Ancak bazen alacaklı, borçlu ve hatta her iki tarafta birden fazla kişi bulunabilir.

Borç ilişkisinde borçlu taraf tek kişi ise “tek borçluluk”, birden fazla kişi varsa ”birlikte borçluluk” söz konusu olur.

Müteselsil borçluluk iş hayatında önemli bir yere sahiptir. Çünkü alacaklı, alacağın tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden veya hepsinden isteme hakkına sahip olduğu gibi borçlular da borcun tamamından borç sona erinceye kadar sorumludurlar.Alacaklılardan birinin iflas etmesi veya ödeme güçlüğüne düşmesi halinde alacaklı diğer borçlulara başvurabildiğinden alacaklı için bir güvence teşkil etmektedir.

 

a-özellikleri:

a1-Her borçlunun edimin tamamından sorumlu olması

BK 14/1 e göre “ alacaklıya karşı , her biri borcun tamamından (mecmuundan) sorumlu olmayı iltizam ettikleri(yüklendikleri)”… şeklinde ifade edilmektedir.

Bu nedenle borçlulardan biri borcun tamamından değil sadece kendine düşen kısımdan sorumlu olduğunu iddia edemez.

 

a2-alacaklının dilediği borçluya başvurabilmesi,

Alacaklı edimin tamamını veya bir kısmını borçlulardan herhangi birinden istemek yetkisine sahiptir.ayrıca alacaklı ifayı bütün borçlulardan aynı anda da isteyebilir.

 

a3-alacaklının tatmini oranında diğer borçluların borçtan kurtulmaları

Borçlulardan birinin alacaklının borcunun bir kısmını ifa etmesiyle (ödemesiyle) diğer borçlular bu miktar kadar alacaklıya karşı borçtan kurtulurlar.

2-Şarta bağlı borçlar

 

I-KAVRAM:

 

i-Şart bir hukuki işlemin geçerli olarak doğabilmesi için gerekli olan unsuru veya unsurları ifade eder.”Örneğin haksız fiil sorumluluğun doğması için fiilin hukuka aykırı olması şarttır”. Bu anlamdadır.

ii-Bir hukuki işlemin taraflarınca kararlaştırılmış olan bir husus , bir kayıt ifade edilmek istenir.

Örnek alıcının ikametgahında teslim şartı.

iii-Şarta bağlı hukuki işlem anlamında şart ise bir hukuki işlemin sonuçlarının doğabilmesinin veya sona ermesinin bağlandığı gerçekleşmesi şüpheli gelecekteki bir olayı ifade eder.

Örnek: bir öğrenciye okulu birinci olarak bitirmesi halinde cep telefonu alınacağı gibi.

 

II-TÜRLERİ:

a-geciktirici şart-bozucu şart

geciktirici(taliki) şart hukuki işlemin istenilen hukuki sonucu doğurabilmesinin gelecekteki şüpheli bir olaya bağlandığı şarttır. Örnek. okulu birinci olarak bitirirsen sana bir otomobil hediye edeceğim.

Bozucu şart hukuki sonuçlar doğurmuş olan bir hukuki işlemin sona ermesinin gelecekteki şüpheli bir olaya bağlandığı şarttır.

Örnek: Kardeşim Almanya’dan dönerse aramızdaki kira sözleşmesi hükümsüz kalacaktır.

 

b-Müspet(olumlu) şart- menfi (olumsuz)şart

Müspet şart (olumlu şart) şüpheli olayın gerçekleşmesi biçiminde konulan şarttır.

Örnek. okulu birinci olarak bitirirsen

menfi (olumsuz)şart şüpheli olayın gerçekleşmesi biçiminde konulan şarttır.

Örnek: Şu kızla evlenmezsen

 

c- İradi şart -Tesadüfi şart- Karmaşık şart

İradi şart, gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı olan şarttır.Örnek. Doktora yapmak üzere İtalya’ya gidersem

Tesadüfi şart gerçekleşmesi taraflardan birinin veya her ikisinin elinde olmayan, tamamen tesadüfe veya 3. bir kişinin iradesine bağlı olan şarttır. Örnek: Babam İzmir’e tayin olursa

Karmaşık şart gerçekleşmesi hem taraflardan birinin veya belirli bir 3. kişinin iradesine bağlı olan şarttır.Örnek. kiracımın otomobilini satın alırsan.

 

3-pey akçesi

 

3-I-kavram

Tarafllar arasında bir sözleşmenin yapıldığını (meydana geldiğini) teyit etmek amacıyla taraflardan birinin diğerine vermiş olduğu para veya taşınır maldır. Bu para veya mal sözleşmenin tamamlanmış olduğuna delil olmak üzere verilir.Sözleşmenin yapıldığının ispatını kolaylaştırır.

 

3-II-hükümleri

BK na göre yerel adet veya anlaşma olmadıkça , pey akçesi alan kişi onu alacağından düşmeyerek almış olur. Örnek: A otomobilini B ye 5 milyara satacağına dair noterde bir satım sözleşmesi yapıp 100 milyon pey akçesi alsa Otomobilin parasını tahsil ederken dört milyar dokuzyüzmilyon değil yine 5 milyar tahsil edecektir.

Ülkemizde ise aksi yönde yerleşmiş bir genel adet vardır. Pey akçesi olarak alınan para borçtan düşülmektedir.

Pey akçesi verilmiş olan bir sözleşme geçersiz kalırsa veya taraflarca ortadan kaldırılırsa veya        taraflardan biri edimini ifa etmezse pey akçesi veren taraf sebepsiz zenginleşme davası açarak verdiği para veya malı geri alabilir

 

4-cayma akçesi (pişmanlık akçesi-cayma tazminatı)

 

I-KAVRAM

 

Sözleşmenin yapıldığı sırada verilen ve sözleşmeden cayabilmek için kararlaştırılmış olan tazminata cayma akçesi (pişmanlık akçesi) denir.

 

II-HÜKÜMLERİ

 

Cayma akçesini (zamanı rücu) veren taraf , bunu alan tarafa terk ederek , istediği zaman sözleşmeden cayabilir.

-Cayma akçesi veren tarafın akitten cayması halinde verdiğini karşı tarafa bırakmış olur (tazmiat) Başkaca bir tazminat ödemez.

-Cayma akçesi alan tarafın akitten cayması halinde, aldığının iki katını karşı tarafa vermek zorunda kalır.

 

5-ücret alıkoyma

 

Bir hizmet akdinde, ücretin bir kısmı sözleşme uyarınca alıkonulmuşsa kesilen bu para, akitte aksine bir hüküm olmadıkça bir cezai şart sayılmaz ve alıkonulan bu para, işçi akit süresince bir zarar sebep olmazsa geri verilir. (daha çok denem süresi için kullanılır)

 

6-Cezai şart

 

I-Kavram

Cezai şart borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi halinde, borçlunun alacaklıya karşı yerine getirmeyi yüklendiği edimdir.

Bizzat akitle kararlaştırılabildiği gibi sonradan da kararlaştırılabilir.

Asıl borca bağlı feri bir borç olan cezai şart asıl borcun herhangi bir sebeple geçersiz olması veya sona ermesi halinde ortadan kalkar. Cezai şart yasaya veya ahlaka aykırı bir borç için kararlaştırılmışsa (kumar borcu, uyuşturucu alışverişi) cezai şartın ödenmesi istenemez.

 

II-Türleri

 

IIa-seçimlik cezai şart

Butür cezai şartta , alacaklı borcun hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesi halinde , ya borcun aynen ifasını ya da cezai şartın ödenmesini talep eder.

borcun aynen ifası durumunda cezai şart istenemez.

 

IIb-ifaya eklenen cezai şart

Cezai şart borcun zamanında ve belirlenen yerde ifa edilmemesi halinde ödenmek üzere

Konulmuşsa  aksi Kararlaştırılmamış olduğu takdirde alacaklı hem borcun aynen ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyebilir.

 

IIc-Cayma (dönme) cezai şartı

Dönme (rücu) cezai şartı veya “ ifayı engelleyen cezai şart” (fesih cezai şartı) BKm158/III

Borçlu kararlaştırılan cezai şartı ödeyerek sözleşmeden cayma yetkisine sahipse, cayma cezai şartı sözkonusudur. Cezai şartı ödeyerek ifa yükümlülüğünden kurtulabilir.

 

BEŞİNCİ BÖLÜM : ALACAĞIN TEMLİKİ(DEVRİ) VE BORCUN NAKLİ

 

1-Alacağın temliki

 

I-Kavram

BK 162 “alacaklı borçlunun rızasını aramaksızın , alacağını bir 3. kişiye temlik edebilir (devredebilir). Bu işlem sonucunda alacaklı taraf (kişi)değişmiş olur

                     

Alacağın temliki tediye amacıyla, inançlı temlikte olduğu gibi tahsil amacıyla, teminat amacıyla, ya da bağışlama amacıyla yapılabilir.

 

II-Türleri

 

IIa-rızai temlik

 

Alacağın temlik eden ile temellük eden arasında yapılan bir anlaşmayla devredilmesidir.BK 162-172 de bu tür temlik düzenlenmiştir.

 

IIb-Kanuni temlik

 

Belli olayların gerçekleşmesi üzerine kanundan ötürü oluşan temliktir. Örnek. Ölüm olayının gerçekleşmesi halinde ölene ait alacakların kanun gereği mirasçılara geçmesidir.

 

IIc-Kazai (yargısal) temlik

Alacağın bir mahkeme hükmüyle (karar) temlik (devir) edilmesidir.Örnek: Mirasçılar mirasın taksiminde (paylaşımında) anlaşamadıkları için mahkemeye başvurarak taksimin hakim tarafından yapılmasını talep ettikleri takdirde hakim, bu talep üzerine payları oluşturup mirasçılara tahsis eder (özgüler) Bu paylara ait alacaklar mirasçılara mahkeme hükmüyle devredilmiş olur.

 

III- Alacağın temlikinin şartları

 

a-Temliki mümkün bir alacağın bulunması

Her şeyden önce temlik edilecek bir alacağın varlığı şarttır.Kural olarak bütün alacaklar temlik edilebilir ancak bunun istisnaları bizzat kanunda belirtilmiştir.

-Kanunun emredici hükümleri gereği bazı alacaklar temlik edilemez. Örneğin kiracının sahip olduğu kullanma hakkını (evin) devredememesi.

-Bazı alacaklar hakkın mahiyeti gereği temlik edilemez. Örnek: Nafaka gibi bizzat alacaklının kendisine ödenmesi gereken alacaklar temlik edilemez.

-alacaklı ve borçlu yapacakları bir anlaşmayla , temlik edilebilen bir alacağı temliki imkansız alacak kılabilirler

 

b-Temlik anlaşması

alacağın temliki mahiyeti itibariyle iki taraflı bir hukuki işlem, yani bir sözleşmedir. Bu nedenle, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının açıklanmasıyla meydana gelir.BK alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliğini , yazılı şekilde yapılmasına bağlamıştır.

 

c- Temlik edenin tasarruf yetkisinin bulunması

alacağın temlikinin geçerli olabilmesi için , temlik edenin alacağı üzerinde tasarruf yetkisinin bulunması şarttır. Kural olarak bütün alacaklıların alacakları üzerinde tasarruf yetkisi vardır. Ancak bazı hallerde örneğin iflasta iflas masasına dahil olan malların üzerinde iflas eden alacaklının tasarruf yetkisi yoktur. Geçersiz olarak yapılan bir temlik işlemine sonradan icazet verilerek geçerli hale de getirilebilir

 

III- Alacağın temlikinin hükümleri

 

-alacak temlik edilince alacaklının malvarlığından çıkıp , alacağı devralan kişinin malvarlığına geçer.Alacakla birlikte ona bağlı olan fer’i haklar da alacağı devralana (temellük eden) geçer.

Yapılan temlik (devir) ivazlı ise yani bir bedel karşılığında yapılmışsa temlik eden “ temlik zamanında alacağın mevcut olduğunu garanti eder” BK 169

Temlik(devir) zamanında temlik edenin bir alacağı mevcut değilse, temlik eden bundan sorumlu olur.

Yapılan temlik ivazsız ise yani alacak herhangi bir karşılık olmadan devredilmişse, temlik eden temlik zamanında alacağın mevcudiyetinden sorumlu olmaz.

Alacağın temliki le borçlu edimini alacağı devralan yeni alacaklıya ifa edecektir. Alacağın temlikinde borçlunun muvafakatine (oluruna) ihtiyaç yoktur. Ancak alacağın devredildiği borçluya bildirilmelidir.

Temlikten haberi olmayan borçlu borcunu eski alacaklıya ifa etmişse borcundan kurtulur.Bu durumda yeni alacaklı alacağı için borçluya değil eski alacaklıya başvurur.

Temlikten haberi olan borçlu borcunu eski alacaklıya ifa etmişse borcundan kurtulmuş olmaz.Bu durumda yeni alacaklıya ikinci efa ifada bulunmak zorunda kalır.

Alacağın kime ait olduğu hususunda bir ihtilaf (anlaşmazlık) var ise borçlu her iki alacaklıya karşı ifadan kaçınarak, borcunu mahkemeye yada hakimin tayin edeceği bir yere tevdi ederek (bırakarak)

Borcundan kurtulur.BK166

 

Alacağı devralan (temellük eden) borcun ifasını borçludan talep edebilir.Ancak bunun için alacağı devraldığını ispat etmesi gerekir Bunu da temlik senedini (temlikname) borçluya ibraz ederek yapar

Borçlu temliği öğrendiği andan itibaren eski alacaklıya karşı sahip olduğu itiraz ve defileri yeni alacaklıya karşı da ileri sürebilir.ancak bu itiraz ve defiler alacağa ilişkin olmalıdır kişinin şahsına ilişkin itiraz ve def’iler yeni alacaklıya karşı ileri sürülemez.

 

 

 

2-Borcun nakli

 

2a-kavram

Borcun nakli bir borç ilişkisinde borçlunun yerini yeni bir borçlunun alması demektir.

Yani alacağın temlikinin tersidir. Alacaklının şahsında meydana gelen değişme borçlu açısından önemli değildir. Ancak borçlunun şahsında meydana gelen değişme (borcun nakli) alacaklı açısından son derece önemlidir.Çünkü alacaklının her bakımdan güvendiği eski borçlunun yerini hiç tanımadığı ve ödeme gücünden şüphe ettiği yeni bir borçlu almaktadır.Bu nedenledir ki borcun nakli “alacaklının muvafakati ile” mümkün olabilir.

 

2b-türleri

 

i-borçtan kurtarma vaadi(iç anlamda borcun nakli)

borçlu ile borçlunun borcunu ödeyerek onu borçtan kurtarmayı taahhüt eden kimse arasında bir sözleşme yapılır.BK173 Bu sözleşme ile taahhüt eden kişi borcu ödemek yükümü altına girmiş olur.Alacaklı ise işlemin dışındadır.İvazsız (karşılıksız-) olarak yapılan borçtan kurtarma vaatleri bağışlama taahhüdü niteliğinde olduğundan yazılı şekilde yapılmak zorundadır.

 

ii-borcun nakli (dış anlamda borcun nakli)

Alacaklı ile borcu yüklenen yeni borçlu arasında yapılan bir sözleşmedir.BK174 Bu sözleşmeyle eski borçlu borçtan kurtulmakta ve yerini alacaklının oluru (izni) ile yeni borçlu(nakil müteahhidi) almaktadır.Alacaklı bundan sonra ifayı eski borçludan değil yeni borçludan talep eder. (nakil müteahhidi)Borcun nakli sözleşmesi hiçbir şekle tabi değildir.Şahsi edimleri içeren borçların nakli mümkün değildir

 

iii-Bir işletmenin veya mamelekin (malvarlığı) devri

Bir işletmenin yada mamelekin tüm aktif ve pasifi ile devri, işletmesini veya malvarlığını devreden gerçek veya tüzel kişi ile devralan arasında yapılacak bir sözleşme ile olur.Bu sözleşme hiçbir şekle tabi değildir

 

2c-hükümleri.

 

-Borcun nakli sözleşmesinin yapılması ile eski borçlu borcundan kurtulmakta ve alacaklı ifa için borcu yüklenen yeni borçluya başvurabilmektedir. Devredilen borçla birlikte borca bağlı bulunan feri borçlar(faiz,tazminat,cezai şart) da devredilmiş olur.Eski borçlunun şahsına ait fer’i haklar ise sona erer.

-Borcu garanti eden kefalet veya rehin gibi haklar ise ancak garantiyi veren kimselerin borcun nakline muvafakat (olur) vermeleri ile devredilmiş olur.aksi halde bu garantiler sona erer.

-Borcu devralan kimse , eski borçlunun sahip olduğu alacağa bağlı def’i leri (zamanaşımı defi, ödemezlik defi, fesih) de ileri sürebilir.

-Borcun nakli sözleşmesi herhangi bir nedenle iptal edilebilir. Bu durumda , borç tüm teferrutıyla beraber eski borçlu üzerine doğar. 

 

II.KISIM

 ÖZEL BORÇ İLİŞKİLERİ

-GİRİŞ

 Borçlar kanunumuz iki kısımdan oluşmakta idi genel hükümler adını taşıyan birinci kısımda

 Borç ilişkisinin doğumu, türleri, sonuçları, sona ermesi, borç ilişkisinde tarafların değişmesi konuları yer alır.

İkinci kısım ise Akdin muhtelif nevileri(türleri) başlığı taşımaktadır. (BK182-541) Ancak bu kısımda düzenlenmiş olan borç ilişkilerinin hepsi akit (sözleşme) niteliğinde değildir.Bunlar arasında örneğin “vekaletsiz iş görme”, “havale” gibi akit niteliğinde olmayan borç ilişkileri de yer almaktadır. Bu nedenle bu ikinci kısma akdin muhtelif nevileri(türleri) yerine muhtelif borç ilişkileri yada özel borç ilişkileri demek daha doğru bir ifade olacaktır.

 

BK muzun ikinci kısmında yer alan hükümler birinci kısımdaki hükümler gibi bütün borç ilişkilerine uygulanabilen “genel” nitelikte hükümler olmayıp ilgili oldukları borç ilişkisinin niteliğine uygun olan ve bu nedenle kural olarak sadece o borç ilişkisine uygulanabilen “özel” nitelikte hükümlerdir.

Bu kısımda BK toplumsal hayatta karşılaşabileceğimiz bütün borç ilişkilerini veya sözleşmeleri de tamamen düzenlemiş değildir. Hatta “sulh sözleşmesi” ,“hakem sözleşmesi”, “garanti sözleşmesi” gibi bazı sık karşılaşılan borç ilişkileri dahi BK muzda düzenlenmiş değildir.

BK muzda düzenlenmiş olmayan bazı sözleşmeler ise şunlardır. Lisans sözleşmesi, satış için bırakma(tevdi) sözleşmesi, kredi açma sözleşmesi, leasing sözleşmesi, art arda teslimli satış sözleşmesi, devre tatil ve devre mülk sözleşmesi,ders verme sözleşmesi, seyahat sözleşmesi, reklam sözleşmesi vb

 

BK daki özel borç ilişkilerini düzenleyen hükümler sadece BK daki hükümlerden ibaret değildir. Bazı özel kanunlarda da bu ilişkilerle ilgili birçok özel hükümler mevcuttur.Örnek kira sözleşmesiyle ilgili olarak 6570 sayılı Gayrimenkul kiraları hakkında kanun, İş sözleşmesiyle ilgili 1475 sayılı İş kanununda özel hükümler vardır.

 

2-SÖZLEŞME SERBESTİSİ

 

BK 19 a göre sözleşmeler hukuka, ahlak ve adaba aykırı olmamak ve edimi imkansız olmamak koşuluyla serbestçe düzenlenebilir.

Akit serbestisi şu şekillerde kendini gösterir

 

A- sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü: Kimse başkası tarafından sözleşme yapmya zorlanamaz, başkasını zorlayamaz.

B-Sözleşmenin tarafını seçme özgürlüğü: Kişiler diledikleri kimseyle diledikleri sözleşmeyi yapabilirler.

 

C-Sözleşmenin biçimini seçme özgürlüğü. Aksine hüküm olmadıkça taraflar sözleşmeyi sözlü, yazılı,veya resmi şekilde yapabilirler

 

D-Sözleşmeyi ortadan kaldırma ve içeriğini değiştirme özgürlüğü

Taraflar karşılıklı anlaşmak suretiyle sözleşmeyi ortadan kaldırabilir veya değiştirebilirler.

 

E-sözleşmenin nevini(tür) seçme özgürlüğü. Kişiler yasada belirlenmiş veya belirlenmiş bir sözleşme türünü seçebilirler

 

F-sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğü: Yasada düzenlenmiş bir sözleşmenin dahi içeriği taraflarca belirlenebilir

 

3-BORÇLAR KANUNU ÖZEL HÜKÜMLERİNİN MAHİYETİ

 

Borçlar kanununda tarafların aksine anlaşmalar yapabilecekleri nitelikteki hükümler tamamlayıcı ve yorumlayıcı nitelikteki hükümlerdir Bu hükümler tarafların hukuksal durumları hakkında kesin ve anlaşılabilir bilgiler verirken hakimin de sözleşmenin meydana gelmesi anında düşünülmeyen konularda daha kolay çözüm bulmasını sağlar.

Emredici hükümler ise mutlaka uyulması gereken ve aksine sözleşmeler yapılamayan hukuki kurallardır.

 

4-BORÇLAR KANUNUNDA DÜZENLENMEYEN SÖZLEŞMELER

4A- Tek tipli sözleşmeler

 

1-Hakem sözleşmesi

2- Sulh sözleşmesi

3- Garanti sözleşmesi

4- Satış için bırakma(tevdi) sözleşmesi

5-Tek satıcılık sözleşmesi

6-Lisans (ruhsat) sözleşmesi

7- Leasing sözleşmesi,

8-Factoring (alacak tahsili) sözleşmesi

9- Kredi açma sözleşmesi

10-Kasa kirası sözleşmesi

11-Tasarruf mevduatı sözleşmesi

12-Portföy(malvarlığı sözleşmesi)

4B- Çok tipli sözleşmeler

 

İ-Karma sözleşmeler

 

Tarafların edim ve karşı edimlerinin başka başka sözleşmelerde bulunması ile “ karma sözleşmeler” meydana gelir.Örnek:,”arsa payı karşılığı kat yapma sözleşmesi”, “ev kirasız, para faizsiz sözleşmesi” vb

 

İİ-Birleşik sözleşmeler

Birden çok sözleşmenin kendi bütünlük ve niteliklerini kaybetmeksizin bir amaç etrafında toplanmalarıyla oluşan sözleşmelere “bileşik sözleşmeler” denir. Örnek otelcilik sözleşmesinde kira, hizmet, satım ve vedia sözleşmeleri bir aradadır.

 

5-BORÇLAR KANUNUNDA DÜZENLENEN SÖZLEŞMELER

 

 Borçlar kanununda düzenlenen sözleşmeler tarafların hukuki yükümlülüklerine göre ivazlı-ivazsız, sözleşmenin biçime bağlı olup olmamasına göre şekilli-şekilsiz, sözleşmenin meydana gelmesine tesir eden unsur bakımından ayni-rızai sözleşmeler olarak 3 grupta toplanır

 

Amaç ve içerikleri yönünden sözleşmeler ise

 

A-Mülkiyetin devri amacını güden sözleşmeler

B-Kullandırma ve yararlandırma amacı güden sözleşmeler.

C-Muhafaza amacı güden sözleşmeler.

D-İş görme amacı güden sözleşmeler

E-Güvence sağlama amacı güden sözleşmeler

F-Sonuçları talih ve tesadüfe bağlı olan sözleşmeler.

 

1.BÖLÜM:MÜLKİYETİN DEVRİ AMACINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 

A -Satım sözleşmesi

 

a- tanımı

“Satım öyle bir akittir ki bu akitle satıcı , satılan malı alıcının üstlendiği semen karşılığında alıcıya teslim ve mülkiyeti ona nakletme borcunu üstlenir”BK182

Tanıma göre satım sözleşmesi her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.Yani her iki taraf ta hem borçlu hem alacaklıdırlar.Tarafların (alıcı ve satıcı) edimleri karşılıklı mübadele (değişilmekte) edilmektedir

-Satıcı satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğini alıcıya devretmek bakımından borçlu, semeni (satış bedeli) alıcıdan istemek (talep etmek) bakımından alacaklıdır.

-Alıcı ise aynı şekilde semeni satıcıya ödemek bakımından borçlu, satılan şeyin zilyetliğinin ve mülkiyetinin kendisine devredilmesini satıcıdan istemek bakımından alacaklıdır.

 

b-esaslı unsurları

Bir sözleşmenin esaslı unsuru demek, o sözleşmenin mevcut olabilmesi için mutlak surette bulunması gerekli olan unsurlar demektir.

 

i-Mebi (satış konusu mal)

İktisadi değeri olup, değiştirilme özelliği olan her türlü şey, satımın konusunu oluşturabilir.Egemenlik altına alınabilen doğal güçler de satımın konusu olabilir ( gaz, elektrik)

 

ii-Semen(satış parası)

Satıcının teslim edeceği mal karşılığında alıcının ödemeyi üstlendiği paradır.Bk 83 e göre konusu para olan borç memleket parasıyla ödenir.Resmi tarifeyle fiyatı belirlenen bir mal bu fiyatın altında ve üstünde satılamaz.(benzinvb)

 

iii-Anlaşma

Tarafların rıası ile , hak ile paranın değiştirilmesi konusunda mutabakata varılmasıdır.

Edimini yerine getirmeyen taraf karşı tarafın ileri süreceği ödemezlik def’i ile karşılaşır

 

Sözleşme taraflarca serbestçe düzenlenebilir. Ancak Tüketiciyi Koruma Hakkında Kanun ,alıcıları korumak amacıyla bazı sınırlamalar getirmiştir.

 

c-Satım sözleşmesinde Nef’i(yarar) ve hasar

Sözleşme doğduktan sonra fakat ifasından önce , sözleşme konusu olan malda kendiliğinden meydana gelen fazlalığa nef’i (yarar), almaya ise zarar denir

.

Bk 183 e göre satılan şeyin nef’i ve hasarı aksi kararlaştırılmadıkça , alıcıya geçer.

Bu hükmün uygulanabilmesi için satılanın ferdiyle belirli bir şey olması gerekir.

 Eğer satılan neviyle belirli bir şey ise hasarın alıcıya geçebilmesi için ayırt edilerek sözleşmeye tahsis edilmesi(özgülenmesi) gerekir.

-Parça borçlarda (ferdiyle muayyen)bedele ilişkin hasar söz konusudur.Kusursuz imkansızlık sonucu hasar oluşması halinde hasarın alıcıya ait olması kuralı gereği alıcı semeni ödemekle yükümlüdür.

Satıcının kusuru ile hasar meydana gelmesi halinde kusur satıcıya aittir.

Nev’iyle muayyen (cins) borçlarda edime ilişkin hasar söz konusudur ve hasar satıcıya aittir.

Satım sözleşmesi “geciktirici” bir şarta bağlanmış ise yarar ve hasar ancak şartın gerçekleştiği andan itibaren alıcıya geçer.

*ferdiyle belli şey. Numarası, adı, bulunduğu yer vb. özellikleriyle belirlenmiş olan şey demektir.

Örnek: Şu motor nolu otomobil, şu ressamın şu adlı tablosu gibi

Neviyle belli bir şey: Sadece nevi(türü), cinsi ve miktarı itibariyle belirlenmiş olan şey demektir. Yani ayırıcı işaretlerle belirlenmemiş olup, ölçmek, tartmak, veya saymak suretiyle tayin ve tespit edilen şeyler olup örneğin. Pirinç, zeytinyağı, kömür, un, vb.

 

d- satım sözleşmesinin türleri

 

d1- malın niteliğine göre

 

i-taşınır satımı:

BK 184 e göre “Menkul satımı , araziler veya gayrimenkul (taşınmaz) olarak tapu siciline kaydedilen haklar dışındaki her türlü şeyin satımıdır.” Kural olarak hiçbir şekle tabi değildir. Bu anlamda doğalgaz, elektrik gibi egemenlik altına alınabilen doğal kuvvetler, gecekondular(tapu siciline kayıtlı omayan), malvarlığı değeri olan haklar(ortaklık hakkı) taşınmazların taşınabilir parçaları vb.nin satımı menkul satımı sayılır.

 

ii-taşınmaz satımı:

Araziler , gayrimenkul (taşınmaz) olarak tapu siciline kaydedilen “müstakil ve haklar”, kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler, madenler ve gemi siciline kayıtlı gemiler taşınmaz satımının konusunu oluştururlar.

Taşınmaz satımı resmi şekle tabidir.(taşınır satımının aksine) Bu resmi şekil tapu siciline tescil işlemidir. Bu geçerlilik şekline uymanın yaptırımı mutlak butlandır(yokluk) ve hakim tarafından re’sen nazara alınır.Taşınmaz ferdiyle muayyen bir borç olduğundan , sözleşmenin İn’ikadıyla (meydana gelmesi) nef’i ve hasar alıcıya geçer.Hiçbir şekle tabi olmadan taşınmaz satılmış ise taşınır hükümlerine tabi olur.Yani satım teslim veya zilyetliğin devri suretiyle geçerlidir.

Taşınmaz satışında resmi şekil tapu siciline tescil yoluyla olur. Bu nedenle noter aracılığıyla taşınmazın satılmazı resmi şekil şartını yerine getirmiş olmaz yani geçersizdir.

Noterler sadece taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapabilirler.

Taşınmaz satış vaadi, tapu siciline şerh verilmek suretiyle eşyaya bağlı ayni bir hak niteliği kazanır ve 3. kişilere karşı ileri sürülebilen bir hak olup ,tapu siciline tescil işlemine tabi değildir. Aynı şekilde vefa(geri alım), şuf’a(ön alım), ve iştira(alım) da kurucu yenilik doğuran haklardan olup tapu siciline şerhe verilmek suretiyle 3. kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır.

d2-satım sözleşmesinin koşulları bakımından türleri

 

i-Numune (örnek) üzerine satım

Sözleşme meydana geldiği anda satılanın (şeyin) bir örneği alıcıya verilmekte ve satılanların bu örneğe uygun olacağı kabul ve taahhüt edilmektedir. Satılanların örneğe uygun olmadığı ileri sürülürse, bunu (uygun olduğunu) satıcı ispat etmekle yükümlüdür.

 

ii-tecrübe ve muayene şartıyla satım:

Bu satımda alıcı satılanı kabul yahut reddetmekte serbesttir.Satılanın nef’i ve ve hasarı kabulun gerçekleşmesiyle aıcıya geçer. Muayene alıcı nezdinde gerçekleşirse nefi ve hasar alıcıya aittir.

Muayene satıcı nezdinde gerçekleşirse kararlaştırılan süre içerisinde deneme ve yoklama yapılmamış ve malın kabulu ve reddi bildirilmemişse (alıcı tarafından) artık satıcı serbesttir.

Eğer alıcı kabul etmediği halde malı geri vermezse satıcı mülkiyet hakkına dayanarak istihkak davası açabilir.

 

iii-Artırma yoluyla satım

Tek bir satıcının birden çok alıcı nezdinde en yüksek fiyatı önerene malını satmasıdır.

Cebri müzayedelerde(zorla artırım) satım müzayede memurun ihalesiyle akdedilmiş olur.BU tür satımda mal sahibinin rızası alınmaz.Mal ya bir alacak için haczedilmiş veya rehin verilmiştir.

İhtiyari ve aleni müzayedelerde (herkes katılabilir) ise satım satıcının ihalesiyle akdedilmiş olur.

İhtiyari özel artırma müşterek malikler ve mirasçılar arasında olup artırmanın yeri ve zamanı ilan edilmez.

Aleni ihtiyari artırma ise önceden ilan edilerek herkese duyurulur. Satıcı satış fiyatı için bir arzu beyan etmemişse , müzayede memurunun malı en çok fiyat önerene (pey ileri sürene) ihale etme yetkisi vardır.

Artırma ile yapılan satımlarda satılan taşınır ise ihale teslim yerine geçer ve mülkiyet alıcıya intikal eder.. Taşınmazda ise mülkiyetin intikal etmesi için ayrıca tapu siciline tescil gereklidir.

Artırmaya fesat karışması halinde her ilgili 10 gün içinde

Zorla artırmalarda İcra tetkik merciine

Diğer hallerde mahkemeye başvurarak itiraz hakkına sahiptir

Artırma yöntemine uymama ve ihale bedelinin ödenmemesi halinde artırmanın feshi istenebilir.

Artırma ile satışlarda gabin (nispetsizlik) söz konusu değildir.

 

iv- Taksitle satım

Mal tümüyle veya bir bölümüyle alıcıya teslim edilmişken, alıcı satış parasını birkaç edim halinde ifa eder. Burada bölünebilen edim vardır.

Alıcının temerrüdü halinde (Satış parasını ödemeyi geciktirmesi) satıcı mucceliyet koşuluna dayanarak taksidin ödenmesini isteyebileceği gibi, sözleşmede belirtilen sürenin geçmesi halinde sözleşmeyi feshedebilir.

Taksitlerden birinin ödenmemesi sözleşmeyi feshetme yetkisi vermez. (sözleşmede aksi kararlaştırılmışsa verir)

 

v- Satım sözleşmesinin diğer çeşitleri

Kapıdan satışlar, kampanyalı satışlar, art arda teslimli satışlar, ve mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışlar da satım sözleşmesinin çeşitleri arasındadır.

Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satımda sözleşmeye konu olan malın mülkiyeti semenin (mal bedeli)

tamamen satıcıya ödeneceği ana kadar satıcıda kalır. Mülkiyet ancak koşulun gerçekleşmesiyle (mal bedelinin tümünün ödenmesiyle) alıcıya intikal eder.Örnek . Otomobil kredisi ile alınan otomobillerin mülkiyeti Bankadan alınan kredi taksitlerinin tümü ödeninceye kadar Bankaya aittir.

 

e-satım sözleşmesinde alıcı ve satıcının karşılıklı hak ve borçları

 

ea-satıcının borçları

 

Malın teslimi ve mülkiyetin devri borcu : Akdin konusu olan edimin yerine getirilmesi , mülkiyetin devri borcunun yerine getirilmesidir. Ancak mülkiyetin nakli bazen edimin ifasından önce (artırma ile satımda) , bazen de edimin yerine getirilmesinden sonra (Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satım) gerçekleşebilir.

Taşınmazlarda ise teslim yeterli olmayıp tescil(tapu siciline) ile ancak mülkiyet intikal eder.

Satıcının ayıba karşı tekeffül borcu:

Satıcının ayıp dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mal hakkında önceden bir söz veride (söz verme) bulunması gerekir. Örneğin. Satılan otonun daha önce hiç kullanılmadığını zikreden ve vadeden satıcı otonun daha önceden kullanılmış olmasından dolayı meydana gelen ayıptan sorumludur.(bu mal ayıplı bir mal sayılır) ayrıca , satıcı satılan malda lüzumlu vasıfların olmamasından da sorumludur.Bunun için

i- Ayıp gizli olmalı, yani alıcı var olan ayıpları önceden (malı alırken) bilmemelidir.

ii-Satılan malda elverişliliği kaldıran ya da önemli şekilde azaltan bir eksiklik olmalı

iii-Ayıp hasarın intikalinden önce olmalı

iv-sorumluluk sorumsuzluk anlaşmasıyla kaldırılmış olmamalıdır.

 

Bk da alıcının belirlediği ayıbı satıcıya DERHAL bildirmesi gerektiği düzenlenmiştir. Yoklama(muayene) giderleri alıcıya aittir.Fakat ayıbın ortaya çıkmasıyla bu giderleri alıcı satıcıdan isteyebilir.

Hayvan alım satımlarında satıcının ayıba karşı sorumluluğu ancak hayvanın ayıplı olmadığı hususunda yazılı olarak garanti vermiş olması ve alıcıyı aldatmış bulunması hallerinde mevcut olur.

 

Satıcının malın ayıplı olması nedeniyle bir sorumluluğu doğmuş ise alıcı buna dayanarak bazı haklara sahip olur. Bunlar sözleşmeyi feshedebilme, semenin(mal bedeli) indirilmesini isteyebilme Satılanı benzeriyle değiştirmeyi isteyebilme ve ücretsiz onarım hakkıdır. Bunlar aynı zamanda alıcının   , satıcının malın ayıplı olmamasını garanti etme borcu nedeniyle açabileceği davalardır.

Bu davaların zamanaşımı süresi 1 yıldır ve süre satılanın alıcıya teslim tarihinde başlar.Süre taraflarca 10 yıla kadar uzatılabilir Taşınmazın ayıplı olmasında dava zamanaşımı süresi 5 yıldır.

 

Satıcının zapta karşı tekeffül borcu

Satılan malda 3. bir kişinin mülkiyet gibi bir ayni hak ileri sürerek malı tamamen alıcının elinden almasına “tam zapt”;

 kuvvetlendirilmiş şahsi hakkını kullanan 3. bir şahsın malın bir bölümünü elinden almasına veya alıcının malı kullanmasına engel olmasına kısmi zapt denir.

Zapta karşı sorumluluk yasadan doğmaktadır ve bunu satıcının ayrıca üstlenmesi gerekmez.

Satıcının zapta karşı tekeffül borcunun doğabilmesi için

-malın teslim edilmiş olması

-3.kişinin, hakkını kullanmak üzere mahkemeye başvurmuş olması

-3.kişinin zapta imkan tanıyan bir hakkının engeç sözleşmenin meydana gelmesi anında mevcut olması

-3.kişinin, hakkı, ayni bir hak veya kuvvetlendirilmiş bir şahsi hak olması gerekir. Bunlar satıcının sorumluluğunu gerektiren maddi şartlardır. Ayrıca şu şekli şartların bulunması da gerekir

*Alıcı 3. kişilerce aleyhine açılan davaları derhal satıcıya ihbar etmelidir.

*alıcı ihbar yanında ispat külfetini de yerine getirmiş olmalıdır. Bu tazminat için gereklidir.

 

Tam zapt gerçekleşmişse artık sözleşme geçersizdir. Alıcı satıcıdan ödediği semenin faiziyle birlikte iadesini, mal için yaptığı ve zaptedenden isteyemeyeceği giderleri , tüm dava ve dava dışı giderleri isteyebilir.

Kısmen zapt halinde sözleşme feshedilemez.Alıcı sadece zapt nedeniyle uğradığı zararın giderilmesini satıcıdan isteyebilir. Ancak eğer alıcı bu ayıbı bilseydi bu malı almaktan kaçınırdı denebiliyorsa sözleşme feshedilebilir.

Satıcının fer’i borçları Bunlar satılan şeyi saklama ve koruma borcu, teslim yerine malı gönderme borcu, tartma ölçme giderlerini ödeme borcu, teslim yerine malı gönderme (taşıma) giderlerini ödeme borcudur.

 

Eb-Alıcının borçları:

 

i-Satılan malı kabzetme ( teslim alma) borcu

teslim alma akitte(sözleşme) veya örf ve adette belirtilen süre ve yerde yapılmalıdır.

Alıcının satılan malı kabzetme( teslim alma) borcu aynı zamanda bir haktır.

 

ii-satış parasını (semeni) ödeme borcu

Bu borç bir para borcu olduğundan Bk 73 e göre ödeme satıcının ikametgahında yapılır.(aksi kararlaştırılabilir)

 

iii-Alıcının diğer borçları

Bunlar veresiye satışlarda faiz ödeme borcu, başka yerden gönderilen malı saklama borcu, ambalaj,senet ve tescil giderlerini ödeme borcu, teslimden önce satıcının mala yaptığı zorunlu veya yararlı giderleri ödeme gibi fer’i borçlardır.

 

Ec-alıcının ve satıcını temerrüdü

 

i-alıcının temerrüdü:

Peşin satımlarda alıcının temerrüdü halinde, satıcı alıcıyı derhal haberdar ederek sözleşmeyi feshedebilir. Etmezse fesih hakkını yitirir.Veresiye satımlarda ise sözleşmenin feshedilebilmesi sözleşmeye böyle bir hakkın açıkça yazılmış olması halinde mümkün olur.Yoksa sadece paranın ödenmemesi ve geç ödenmesi nedeniyle doğan zarar istenebilir.

 

ii-satıcının temerrüdü

BK 106 m ye göre satıcının temerrüdü halinde alıcı satıcının borcunu ifa etmesi için uygun bir süre tayin eder veya bu sürenin tayinini hakimden isteyebilir.Bu süre zarfında borç ifa edilmezse (mal teslim edilmezse) alacaklı her zaman borcun ifasını talep ve gecikmeden dolayı zarar ve ziyan davası açma hakkına sahiptir. Alıcı eğer sözleşmenin yerine getirilmemesinden ve gecikmesinden dolayı zara ve ziyan talebinden vazgeçtiğini DERHAL beyan ederse borcun ifa edilmemesinden doğan zarar ve ziyanı talep edebileceği gibi sözleşmenin feshini de isteyebilir.

 

B -trampa sözleşmesi

Tarafların karşılıklı anlaşmaları sonucunda , mal ile malın veya hak ile hakkın değiştirileceğine dair yapılan sözleşmedir.

Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Mal veya hakkın karşılığında semen(bedel) olarak para yerine başka bir mal veya hakkın verilmesi nedeniyle satım sözleşmesinden farklıdır.

Kural olarak trampa edilen mallar eşit değerde olmalıdır.Eğer değilse aradaki farkın parayla ödeneceği kabul edilir.

Bu durumda ise trampa sözleşmesi karma bir sözleşmeye dönüşür.

Karşılıklı olarak değiştirilen mallardan yalnızca birisinin dahi taşınmaz olması durumunda dahi, sözleşmenin resmi biçimde yapılması gerekir. Mallar taşınır mal ise sözleşme şekle tabi değildir.

Trampa ile aldığı mal elinden zapt olunan veya onu ayıbından dolayı reddeden taraf serbesttir. Dilerse zarar veya ziyanı diğer tarafa tazmin ettirir, dilerse vermiş olduğu şeyi geri ister.

Trampada para ödeme amacı olmadığından alıcının temerrüdünün burada uygulama alnı yoktur

 

C-Bağışlama sözleşmesi

 

a-kavram

Bk 243’ e göre bağışlama hayatta olan kimseler arasında bir tasarruftur ki , onunla bir kimse, karşılığında bir ivaz (karşılık) beklemeksizin malın tamamını veya bir kısmını diğer bir kimseye temlik eder.(devreder)

Yani bağışlama kazandırıcı bir işlem olup karşılıksız zenginleştirme(teberru) amacını güden bir sözleşmedir.

Bağışlama çeşitleri ise elden bağışlama, bağışlama taahhüdü, koşullu ve yükümlü bağışlama, tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama, Rücu şartlı bağışlama dır.

 

b-hükümleri

 

b1-Bağışlayanın borçları

Bağışlayan para bağışlaması halinde bunu ödeme borcu, taşınır bağışlamışsa teslim borcu, taşınmaz bağışlamışsa bağışlanan adına tescil ettirme borcu altındadır.

 

Bağışlayanın temerrüdü halinde bağışlanan ifa davası açarak bağışlayanın yükümünü yerine getirmesini isteyebilir.

 

b2-bağışlayanın sorumluluğu:

 

Bağışlayan hileden veya ağır dikkatsizlikten başka hallerde , bağışlayandan kaynaklanan zararlardan bağışlanana karşı sorumlu değildir.(aksini tekeffül etmemişse)

 

2.BÖLÜM: KULLANDIRMA AMACI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 

 A –Kira sözleşmesi

 

a-Tanımı

Bk 248 e göre adi kira bir akittir ki kiralayan onunla kiracıya ücret karşılığında şeyin kullanılmasını taahhüt eder.

Kira sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen rızai bir sözleşmedir. Fiil ehliyetine sahip olan herkes kira sözleşmesi yapmaya ehildir.Sınırlı ehliyetsizler ancak yasal temsilcilerinin izni ile veya bazı hallerde sulh mahkemesinin izni ile kira sözleşmesi yapabilirler. Mümeyyiz olmayanlar kira sözleşmesi yapamaz.

Müşterek mülkiyette (malikler) pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması ile şey kiraya verilebilir.

İştirak halinde mülkiyette ise maliklerin hepsinin rızası gerekir.

Kiralayın mutlaka şeyin maliki olması gerekmez intifa (kullanma) hakkı sahibi de şeyi kiralayabilir.

 

b-Kira sözleşmesinin unsurları

 

i-Anlaşma

Kural olarak kira sözleşmesi şekle tabi değildir. Ancak kiracı taşınmaz kirasında kendini daha sonraki mal sahiplerine karşı korumak istiyorsa, kiralayanla yaptığı adi yazılı bir sözleşmeyi tapu sicile şerh ettirebilir. Bu yolla en çok 10 yıl güvence sağlayabilir.

 

ii-Kiralanan bir mal

Kiralayan malı kullanılmaya elverişli bir halde kiracıya teslim etme borcu altındadır.

Kiralayanın malik olması gerekmez.

 

iii-Kullanma ücreti

Kira sözleşmesinde ivaz (karşılık) parayla ödenir.Ücretin miktarı sözleşmede belirlenir.Bu ise kira kontratı denen basılı sözleşme örneğinde belirtilir. Kira parasının mahkemece günün koşularına uygun olarak belirlenmesi de mümkündür.

 

c-Kira sözleşmesinde tarafların hak ve borçları

 

ca-Kiralayanın borçları

 

i-Şeyi kullanmaya elverişli bir şekilde teslim etme borcu

kiralayan teslim borcunu yerine getirince kira alacağı muaccel olur.Kiralayanın teslim borcunda temerrüdü halinde kiracı ek süre vererek BK 106 hükmü uyarınca seçimlik haklarını kullanabilir.

 

ii- Ayıbı üstlenme(tekeffül) borcu

BK 250 ye göre kiralanan şey kira süresi içinde kiracının bir kusuru olmadan kullanmaya elverişsiz hale gelmesi halinde kiracı ücretten uygun bir miktarın indirilmesini (tenzilini) isteyebileceği gibi ayıp uygun bir süre içinde giderilmezse akdi dahi feshedebilir.Kiralayan kendisinin bir kusuru olmadığını ispat edemezse tazminat ile mükellef olur. Kiralanan şey eğer kiralayan veya kiracının kusuru olmadan telef olursa (örneğin deprem) BK 117 uyarınca imkansızlık nedeniyle sözleşme sona erer.

 

iii-Zaptı üstlenme borcu

 

BK uygulanan bir yerde 3. kişinin kiralanan yer üzerinde hak iddia etmesi halinde kiralayanın zapta karşı tekeffül borcundan dolayı sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğun geçerli olması için 3. kişinin bu hak iddiasını dava yoluyla ileri sürmesi ve açılan bu davanın kiracı tarafından kiralayana ihbarı(bildirilmesi) gerekir.İhbar borcu yerine getirilmezse oluşan zarardan kiracı sorumlu olur.

 

cb-Kiralayanın hakları:

 

i-Kira parasının ödenmesini isteme hakkı

Kiracının temerrüdü halinde kiralayın icra memurluğu aracılığıyla 1 ay içerisinde borcun ödenmesini ödenmezse tahliye ettireceğini bildiren bir ödeme emri göndertir. Kiranın yine de ödenmemesi halinde icra tetkik merciinden alacağı kararla kiracıyı taşınmazdan çıkarabilir.

Başka bir yol ise kiracıya paranın ödenmesi için ek süre vererek bu sürenin de geçmesi ve paranın ödenmemesi halinde sözleşmeyi feshetmektir.Bu süre ihtarın kiracıya tebliğ edildiği andan itibaren başlar ve bu düzenleme emredici niteliktedir

 

ii-Hapis hakkı

Kiralayan, kira alacağını güvence altına almak amacıyla işlemiş(oturulmuş) bir yıllık ve işleyecek 6 aylık kiranın temini için kiracının o taşınmaza getirdiği taşınır mallar üzerinde hapis hakkı mevcuttur. Menkul kiralarında hapis hakkı yoktur.

Kiralayanın kiracının haciz edilmesi caiz olmayan eşyaları üzerinde(alacaklı tarafından)   hapis hakkı yoktur.

 

cc-Kiracının borçları

 

i-Kira parasını ödeme borcu

Kira parası alacaklının ikametgahında ödenir(kural).kiralayanın temerrüdü halinde kiracı mahkemeden tevdi yerinin belirlenmesini isteyebilir.

 

ii-Kiralananı özenle koruma borcu

kiracı özen göstermezse, kiralayan bir ihtarla bu borca uymasını ister. Buna rağmen kiracı kiralanan şeyi kullanırken özensiz davranmaya devam ederse akit feshedilebilir ve doğan zarar kiracıya ödettirilebilir.

 

iii-Kiralanın geri verilmesi borcu

Taşınırlarda sözleşmenin meydana geldiği yerde, taşınmazlarda ise taşınmazın bulunduğu yerde kiralanan şey iade edilir.

 

cd-Kiracının hakları

 

Kiralanın kullanmaya elverişli halde kendisine teslimini isteme, kiralanan şeyde kendi kusuru dışında meydana gelen aksaklıkların giderilmesini isteme hakkı , kiralayanın yaptırmadığı onarımları onun adına yaptırmayı isteme hakkı yanında , kiralananı sözleşmeye aykırı olmaksızın dilediği gibi kullanma ve eğer kiralananı kullanmaz kendisi için katlanılmaz hale gelmişse sözleşmeyi feshetme hakkına sahiptir.

 

ce-Alt kira ve kiranın devri

 

i-alt kira (kiracının kiralaması)

Bk 259 a göre kiracı kiralayana zarar verecek bir değişikliğe imkan vermemek şartıyla kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiralayabilir.Bunun için izne (kiralayanın iznine) gerek yoktur.

(aksi sözleşmeyle kararlaştırılabilir.)Bu durumda kendisi malike karşı kiracı 3. kişiye karşı kiralayan durumundadır.

 

ii-Kiranın temliki

Kiracının kira akdinden doğan kullanma hakkını bir3. kişiye devretmesidir.Geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.Çünkü alacağın temliki hükümlerine dayanır.

 

Cf-Kira sözleşmesinin sona ermesi

 

Tarafların karşılıklı anlaşmaları ile her zaman sona erdirilebildiği gibi , sürenin bitiminde bir tecdit (yenileme) olmaması halinde de sözleşme sona erer.

Akit belirsiz süreli yapılmışsa BK daki öngörülen süreler içinde yapılan feshi ihbarla,

Belirli süreli yapılmışsa kiracının başka yere tayini, kiralayanın acilen kiraladığı şeye ihtiyaç duyması, aralarında aşikar(apaçık) düşmanlık bulunması (kiracı- kiralayan) gibi sebepler varsa yasada belirtilen sürelere uyulması ve karşı tarafa teminat verilmesi şartıyla, her iki taraf sözleşmeyi feshedebilir. Ayrıca TKHK daki sebeplerle de akit feshedilebilir.

 

 B -Ariyet (kullanma ödüncü)sözleşmesi

 

a-Tanımı özellikleri

Bk 299 a göre ariyet bir akittir ki onunla ariyet veren bir şeyin bedava kullanılmasını ariyet alana bırakmak ve alan da o şeyi kullandıktan sonra geri vermekle mükellef olur. Bu sözleşmede kullanma konusu olan şeyin mülkiyeti ariyet alana geçmez. Bu nedenle bu şey (ariyetin konusu) taşınmaz dahi olsa, sözleşme şekle tabi değildir. Ariyet sözleşmesi ivazsız (karşılıksız) bir sözleş medir. Sözleşme bitiminde ariyet (ödünç) alınan şeyin geri verilmesi gerekir.Ariyet verenin ariyet konusu şeyin maliki (sahibi)olması gerekmez.

 

b-Ariyet sözleşmesinin hükümleri

 

i-ariyet verenin borçları

 

Ariyet verdiği şeyi alana vermek ariyet verenin borcudur. Ağır kusur ve ihmali dışında ayıba ve zapta karşı tekeffül borcu yoktur.

 

ii-Ariyet alanın borçları

Ariyet alan ariyet konusu şeyi sözleşmede belirtilen şekilde , eğer sözleşmede bir şey tayin edilmemişse , o şeyin niteliğinden ve maksadından anlaşılan şekilde kullanabilir BK 300

Ariyet (ödünç) olan şey başkasına kullandırılamaz. Ariyet alanın son borcu aldığı şeyi geri vermektir

 

c- Ariyet sözleşmesinin sona ermesi

Sözleşmede belirli bir süre belirtilmişse sürenin dolmasıyla Ariyet sözleşmesi sona erer. Eğer şey alan tarafından sözleşmeye aykırı şekilde kullanılmış veya bozulmuş veya başkasına kullandırılmış veya önceden beklenmeyen bir durumdan dolayı ariyet veren o şeye acilen ihtiyaç duyduğu takdirde daha önceden geri istenebilir.Sözleşmede süre belirtilmemişse , ariyet veren gerekçeye dayanmadan şeyi geri isteyebilir.Ariyet sözleşmesi ariyet alanın ölmesi halinde son bulur.

 

 C -Karz (tüketim ödüncü)sözleşmesi

 

a-Tanımı

 

Karz öyle bir sözleşmedir ki , onunla (o sözleşmeyle) ödünç veren bir miktar paranın veya diğer misli bir şeyin mülkiyetini ödünç alana nakil ve ödünç alan da karşılığında aynı miktar veya aynı cinsten şeyi geri vermekle yükümlüdür.Ödünç verilecek şeyin para veya misli bir eşya olması gerekir. Bu nedenle ferdiyle muayyen mallar bu sözleşmenin konusu olamaz.Ödünç alınan şeyin iade edilirken eşit miktar ve nitelikteki benzeri olması yeterlidir. Aynen iadesi zorunlu değildir.

Sözleşmede faiz ödeneceği kaydı yoksa faiz ödenmez. Ancak ticari karzda her durumda faiz ödenir.

Bu sözleşmede sözleşmenin doğması için mülkiyetin devri gerekmez.Bu nedenle ödünç verenin şeyin maliki olması da gerekmez.

 

b-hükümleri

 

i-Ödünç verenin borçları

 

Ödünç verenin borcu ödünç konusu şeyi teslim borcudur. Borçlunun temerrüdü halinde ödünç alanın şeyi (ödüncün konusu şeyi) talep (isteme) hakkı temerrütten (ifada gecikmeden) itibaren 6 aylık zamanaşımına tabidir.Diğer borçları ayıba ve zapta karşı tekeffül borçlarıdır.

 

ii- Ödünç alanın borçları

Ödünç alan şeyi kabul, eşit miktar ve benzerini iade ve kararlaştırılmışsa (sözleşmede) faiz ödeme borcu mevcuttur.

 

c-Sona ermesi

 

Sözleşmede öngörülen sürenin dolması ile geri verme borcu muaccel hale gelir. Süre kararlaştırılmışken süreden önce sözleşme konusu şeyin eşit miktar ve nitelikteki benzerini iade ederse sözleşme sona erer. Süre kararlaştırılmamışsa ödünç verenin ilk isteminden itibaren 6 hafta içinde şey iade edilmelidir.

 

 D-Leasing (finansal kiralama)sözleşmesi

 

a-Tanımı

Bir malın kullanım hakkının kiralayan tarafından , kira bedeli karşılığında kiracıya bırakılmasını öngören finansal bir sözleşmedir.

-Malın seçimi ve belirlenmesi kullanana, sağlanması ise kiralayana aittir. Mal niteliği gereği üretim faaliyetinde kullanılmaya da elverişli olmalıdır. Fikri ve sınai haklar leasing sözleşmesinin konusu olamaz (patent gibi)

Leasing sözleşmesinde taraflar belirli bir süre sözleşmeyi feshedemezler. Bu süre zarfında kiracı kira bedelini ödemek zorundadır.

Kira bedeli belirlenirken malların amortismanı , faiz ve kredi kurumunun (kiralayanın) işten hedeflediği kazanç payı göz önüne alınır. Kiralayan (leasing şirketi) kredi kurumu niteliği taşır ve Anonim şirket statüsünde kurulur. Leasing sözleşmesi noterlikçe düzenlenir.

 

b-Leasing sözleşmesinin hükümleri

 

ba- kiralayanın borçları

 

Kiralayan, kiracı tarafından belirlenen malı sağlama ve kullanım hakkını kiracıya geçirme, sözleşme süresince kiracının maldan sağlayacağı her türlü yarara katlanma, malı sigorta ettirme, ve malın mülkiyetini 3. kişiye devretmeme gibi borçlar altındadır.

bb-kiracının borçları

 

Kiracının, malı sözleşmeye uygun kullanma, kira bedelini ödeme , malın bakım ve muhafazasını üstlenme, maldaki hasar ve ziyandan sorumlu olma, malın kullanım hakını başkasına devretmeme, sigorta primlerini ödeme ve sözleşme sonunda malı iade etme borçları mevcuttur.

 

c-Leasing sözleşmesinin sona ermesi

 

Sözleşmede öngörülen sürenin dolmasıyla sona ereceği gibi, kiralayan kurumun sona ermesiyle, kiracının: ölümü, fiil ehliyetini yitirmesi, işletmesini tasfiye etmesi, iflası ya da aleyhine yapılan icra takibinin sonuçsuz kalması halinde de sözleşme sona erer.

 

Taraflardan birinin sözleşmeye aykırı davranması halinde diğer taraf tek yanlı olarak sözleşmeyi feshedebilir.

Kiralayanın tek yanlı dönmesi (vazgeçmesi) halinde , kiracı malı iade etmenin yanı sıra vadesi gelmemiş kiraları ve kiraya verenin bunu aşan zararlarını da ödemekle yükümlüdür.

Kiracının tek yanlı dönmesi (vazgeçmesi) halinde kiracı malları iade ederek, uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir.

Kullananın (kiracı) kira bedelini ödemede temerrüde düşmesi halinde,kiraya veren kiracıya 30 günlük bir süre tanır. Bu süre içinde bedel ödenmezse, kiraya veren yine sözleşmeyi tek yanlı olarak feshedebilir.

Leasing sözleşmesinde kararlaştırılan sürenin dolmasıyla mülkiyetin kiracıya geçeceği kararlaştırılabilir.

 

3.BÖLÜM:İŞGÖRME AMACI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 

A-hizmet (iş)sözleşmesi

 

a-Tanımı ve özellikleri

 

BK313 e göre “hizmet akdi bir sözleşmedir ki onunla işçi muayyen (belirli) ve gayrimuayyen (belirsiz) bir zamanda işverenin talimatına uygun olarak hizmet görmeyi ve iş sahibi de ona bir ücret ödemeyi taahhüt eder.”

Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir ve aksi kararlaştırılmamışsa şekle tabi değildir.

 

Hizmet sözleşmesinde sürenin kesin olarak belirlenmesi zorunlu değildir.işin az çok bir süreklilik taşıması yeterlidir. İşçinin bu süre zarfında işverenin emrine uygun olarak çalışması yeterlidir. Bu bağlılık ilişkisi iş sözleşmeyi diğer sözleşmelerden ayırt eden bir özelliktir.

Ücret zaman itibariyle değil parça itibariyle (yapılan işe göre) verilmiş olsa bile , eğer işçi belirli veya belirli olmayan bir süre için alınmış veya çalışmış oldukça , iş sözleşmesi yine mevcuttur buna parça üzerine hizmet veya götürü hizmet sözleşmesi denir.

 

b-Türleri

-Sözleşmede saat,gün, ay,yıl gibi bir süre belirtilmişse belirli süreli

-Herhangi bir süre belirtilmemişse belirsiz süreli

-En çok 30 gün süren iş sözleşmesi mevcutsa süreli

-30 günden fazla süren iş sözleşmesi mevcutsa süresiz iş sözleşmesi söz konusudur.

+ İşçinin işverenle bizzat yaptığı bir sözleşmeye ferdi iş sözleşmesi

+ İşçi sendikalarının işveren sendikalarıyla yaptığı bir sözleşmeye toplu iş sözleşmesi

+Bir işçinin temsilci sıfatıyla birden çok işçi adına işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi

+İşveren veya derneklerin işçilerle veya derneklerle yaptığı sözleşmeye umumi sözleşme denir.

 

c-hükümleri

 

ca-işçinin borçları

İşçi işi bizzat yapma, zorunluluk söz konusu ve fazla çalışabilecek durumdaysa fazla mesaiyi kabul, özen gösterme, sadakat ve işverenin emir ve talimatlarına uyma borçları altındadır.

 

cb-İşverenin borçları

İşçiye ücret ödeme, iş verme, araç ve gereç sağlama, işçiyi gözetme, buluşlarına ödül verme, ve çalışma belgesi (bonservis) verme borçları ile yükümlüdür.

 

d-İş sözleşmesinin sona ermesi

 

da-kendiliğinden sona erme halleri

İş sözleşmesi belirli bir süre için yapılmışsa veya bu sürenin bittiği maksadından anlaşılıyorsa ,aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa feshin ihbarına gerek kalmaksızın son bulur.

Fakat sürenin gecmesinden (dolmasından) sonra her iki tarafın da sükutu (susması) halinde sözleşme 1 yıldan fazla olmamak kaydıyla tecdit edilmiş (yenilenmiş) sayılır.

-İşçinin ölmesi halinde sözleşme son bulur.İşverenin ölmesi her zaman sözleşmeyi sona erdirmez. Ancak eğer sözleşme başlıca onun (işverenin) şahsı nazara alınarak yapılmışsa son bulur.Bu durumda işçi uğradığı zarar için hakkaniyete uygun bir tazminat isteyebilir.

 

db-fesih bildirimiyle sona erme halleri

 

Sözleşmede süre tayin edilmez ve süre işin maksadından anlaşılmazsa her iki taraf ta fesih ihbarında bulunabilir.

Sözleşme 1 yıldan fazla devam etmişse bu sözleşme işçi veya işveren tarafından 15 gün önceden ihbar edilerek 15. günün sonunda feshedilebilir.(İhbar edildikten sonra girecek haftanın sonunda)

Uzun süreli yapılan sözleşmelerde deneme süresi şart koşulmuşsa ilk 2 ay içinde ihbardan sonra girecek haftanın sonunda sözleşme feshedilebilir.

Yaşam boyu veya 10 yıldan fazla süreli yapılan bir sözleşme mevcutsa hizmet akdi bir tarafın yaşadığı müddetçe veya 10 yıldan fazla süreli yapılmışsa bir aylık bir ihbar müddetine uymak şartıyla tazminat dahi vermeksizin feshedilebilir.

 

dc-Fesih yoluyla sona erme

haklı sebeplerin varlığı halinde hem işçi hem işveren bir ihbara gerek kalmaksızın her zaman sözleşmeyi feshedebilir

 Belli başlı ahlaka veya iyi niyete aykırılıkla ilgili sebeplerin varlığı halinde ;taraflardan birini atık sözleşmeyi icra edememekte haklı gösteren her hal haklı bir sebep oluşturur.

Bu gibi durumlarda sebebin haklı olup olmadığına hakim karar verir.

İş sahibi (işveren) borcu ödemekten aciz olduğu takdirde işçinin talebiyle uygun bir süre zarfında ücreti için teminat verilmezse, işçi sözleşmeyi feshetmek hakkına sahiptir.

 

B-eser(istisna) sözleşmesi

 

a-Tanımı

Eser bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit) , diğer tarafın (iş sahibinin) vermeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında bir eser yaratmayı borçlanmış olur.( BK 355) . Eser sözleşmesi rızai (isteğe bağlı) bir sözleşme olup hiçbir şekle tabi değildir.Müeahhit yaratılacak eseri kendi idaresi altında ve bizzat yapmaya mecburdur. İşin mahiyeti müteahhidin şahsi tecrübesini gerektirmiyorsa eseri başkasına yaptırabilir.

 

Aksine hüküm olmadıkça (sözleşmede) müteahhit yaratılacak eser için gerekli araç ve gereçleri kendi masrafıyla(ödemesiyle) tedarik etmeye mecburdur.

Eser sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Emek karşılığı ücret söz konusudur. Ücretin miktarı baştan ve kesin bir miktar olarak belirlenmişse götürü ücret, ücret ödeneceği belirtilmiş fakat miktarı kesinlik kazanmamışsa takribi ücret söz konusu olur.

 

b-Tarafların hak ve borçları

 

i-Müteahhidin (yüklenici) borçları

Müteahhidin eseri yapma ve teslim etme eseri sadakat ve özenle yapma, bizzat yapma,malzeme ve araç sağlama,bildirim, zamanında başlama ve bitirme ayıbı üstlenme borçları vardır.

 

ii- Müteahhidin (yüklenici) hakları

Teslim ettiği eser karşılığında belirlenmiş ya da sonradan keşifle belirlenecek ücretin kendisine ödenmesini isteme hakkı mevcuttur. İlaveten İş sahibinin işi (eseri) kabul etmesini isteme, ücret götürü olarak (baştan ) belirlenmişse sonradan ortaya çıkan olağanüstü giderler varsa ücretin artırılmasını isteme hakkı vardır.

 

iii-iş sahibinin (ısmarlayanın ) borçları

Ücret ödeme, yapıtı gözden geçirme, eser ayıplı ise ihbar etme borçları mevcuttur.Ücretin ödenmesinde müteahhidin temerrüdü( direnmesi-kaçınması) halinde müteahhidin sözleşmeyi fesih ve zarar ziyanı talep hakkı mevcuttur.

Eser (yapıt) sözleşmesinin konusu bir taşınmaz ise (örneğin konut) inşaatın ayıplı olmasından dolayı yüklenici ve yapıma katılan mimar ve mühendislere karşı açılacak davanın zamanaşımı süresi 5 yıldır.

 

c-Eserde meydana gelen hasarın geçişi

Tamamlanınca ferdiyle muayyen olmuş bir eser teslimden önce kusursuz olarak yok olmuşsa , iş sahibi onu teslim almakta temerrüde (direnime) düşmedikçe , müteahhit ücretin ve masrafların ödenmesini isteyemez. Ücret önceden ödenmişse müteahhit ücreti geri vermekle yükümlüdür.

Tamamlanınca nev’i ile muayyen olmuş bir eser teslimden önce kusursuz olarak yok olmuşsa Kusursuz imkansızlık aranmaz Çünkü nevi borçlarda imkansızlık söz konusu değildir

 

BK 368 e göre eser sözleşmesinde hasar yapılan şeyin teslimine kadar müteahhide aittir.

Bunun istisnaları ise iş sahibi eseri almakta temerrüde düşerse, kaza sonucu yok olan malzeme iş sahibine aitse, eser iş sahibine dayanan nedenlerle zarara uğrarsa ve kaza iş sahibi nezdinde ortaya çıkar ve bu nedenle eser tamamlanamazsa hasara iş sahibi katlanır.

 

d-Eser sözleşmesinin sona ermesi

-Bu sözleşme tarafların borçlarını sözleşmeye uygun şekilde ödemesiyle son bulur.

-İş sahibi yüzünden işin (hizmetin-eserin) yerine getirilmesinin imkansızlaşması ,

-İş sahibinin işin biten kısmının bedelini ödemesi halinde müteahhidin zarar ve ziyanını   tazmin etmesi koşuluyla sözleşmeyi feshetmesi,

-Eserin tümden yok olmasıyla edimin imkansızlaşması

-İşin şahsi beceriyi gerektirdiği hallerde müteahhidin ölümü veya işin yürümeyecek duruma gelmesi hallerinde de sözleşme sona erer.

 

C-vekalet sözleşmesi

 

a-Tanım, Özellikleri

 

BK madde 386’ya göre; vekalet bir akittir ki, onunla vekil sözleşmede kendisine yüklenen işin idaresini ve kendisine yüklenen hizmetin ifasını üstlenir.

 

Vekil, icra ettiği işi, kendisine ücret verilmese de, müvekkillin çıkarına ve iradesine uygun olarak yapmalıdır. Sözleşme ile ücret verileceğinin kararlaştırıldığı veya buna dair bir geleneğin varlığı hallerinde, vekil ücret isteyebilir. Bunlardan anlaşıldığı gibi, ücretin zorunlu bir öğe olmaması dolayısıyla, vekalet sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleme niteliğindedir.

 

Vekil işi icra etmeye başladıktan sonra, işin tamamlanması ortaya çıkan mücbir sebeplerle olanaksızlaşırsa, müvekkil yine de vekilin o ana dek yaptığı iş karşılığında uygun bir ücret ödemekle mükelleftir.

 

Vekalet sözleşmesi, kural olarak hiçbir şekle bağlı olmamakla birlikte, bazı özel düzen düzenlemelerle özel biçime bağlanabilir. Vekalet sözleşmesinin çeşitleri arasında yer alan gayrimenkul tellallığı, itibar mektubu ve itibar emrinin yazılı şekilde yapması gerektiği, BK’da açıkça belirtilmektedir.

 

b-Hükümleri

 

ba-Vekilin borçları

 

Vekil, işi icra ederken gerekli özeni göstermek zorundadır. Özen borcunun yerine getirmediğini kanıtlamak müvekkile düşen. Vekilin diğer borçları da; işini vekalet verene bağlılıkla yapmak, vekalet verenin emir ve talimatına uygun biçimde bir iş görmek, kendisine verilen işi bizzat yapmak ve kendisine verilen işi görürken birtakım  mallar ve belirli miktar para almışsa bunları vekalet verene iade etmek ve ona hesap vermektir. Bu borçlara uymama halinde, vekil tazminat ödemekle yükümlü olur. Vekil, eğer sözleşmede başkasını vekil olarak atamaya yetkili kılınmış yada bu hususta bir gelenek mevcutsa yahut işi başkasına yaptırmak zorunda kalmışsı, işi bizzat yapma yükümlülüğünden kurtulur.

   

bb- Müvekkilin (Vekalet Verenin) Borçları

 

            Müvekkil, ücret ödeme, vekilin işin görülmesi dolayısıyla yaptığı giderleri ve ödemiş olduğu avansları faiziyle birlikte ona verme, vekili işin icrasından dolayı üstlendiği borçtan kurtarma ve işin görülmesi dolayısıyla uğradığı zararları ödeme borcu altındadır.

 

            Bir kimseyi birlikte vekil olarak tayin eden müvekkiller, vekile karşı müteselsilen sorumludurlar. Aynı şekilde, bir iş için birden çok vekilin atanması halinde de, işin icrasını gerçekleştiren vekiller müvekkile karşı müteselsilen sorumlu olurlar.

 

c-Vekalet Sözleşmesinin Sona Ermesi

 

BK 396’ya göre, vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir. Yani, taraflar herhangi bir nedene dayanmadan ve belirli bir süreye bağlı kalmadan her zaman sözleşmeyi sona erdirebilir. Ancak, münasip olmayan bir zamanda, vekalet azil veya istifa yoluyla sona erdirilmişse, buna neden olan taraf diğer tarafın zararını tazminle mükellef olur.

 

Ölüm, ehliyetsizlik ve iflas durumlarının varlığı halinde de sözleşme son bulur. Ancak, vekaletin son bulması müvekkilin menfaatleri aleyhineyse, müvekkil veya mirasçısı veya mümessili bizzat işlerini görebilecek hale gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı veya mümessili vekaleti sürdürmeye mükelleftir.

 

D-Vekaletsiz iş görme

 

a-Tanımı, Özellikleri

 

BK 410’a göre, vekaleti olmaksızın başkasının hesabına tasarrufta bulunan kimse, o işi, sahibinin menfaatine ve amacına uygun yapmakla mükelleftir.

 

Vekaleti olmaksızın tasarrufta bulunma hiç temsil yetkisinin olmaması anlamına geldiği gibi, verilen talimatın yada temsil yetkisinin aşılmış olması da, vekaleti olmadan tasarrufta bunan kimse, her türlü ihmal ve tedbirsizlikten dolayı sorumludur.

 

Vekaletsiz iş gören kimse sözleşme yapmaya yetkili değil ise, yaptığı tasarruftan, ancak kandığı ve kötü niyetle elinden çıkardığı miktarda sorumlu olur.

 

b-Hükümleri

 

  1. Vekilin Borçları

 

İş gören (vekil), işi iş sahibinin menfaatine uygun biçimde görmek ve başkası hesabına gördüğü işten elde ettiği yararları iş sahibine mal etmek ve ona hesap vermekle yükümlüdür.

 

  1. Vekilin Hakları

 

Kendi menfaati için yapılamamış olsa dahi, iş sahibi yapılan işten kazanılan faydaları kabul etme hakkına sahiptir. Kabul ettiği faydalara göre, işi yapan kimsenin masrafını temin eder ve yapmış olduğu söz verilenden onu kurtarır.

 

İş sahibinin menfaatine uygun olarak girişilen ve onun geçerli bir yasaklamasına aykırı olmayan vekaletsiz iş görmede, vekil zararlı ve yararlı giderlerin ve gerekiyorsa ücretin ödenmesini isteyebilir. Vekaletsiz iş görmeden doğan bu alacaklar, 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

 

  1. Vekilin Sorumluğu

 

Mümeyyiz kısıtlılar, yalnız haksız fiil hükümlerine dayanılarak sorumlu tutulabilirler. İş gören kimse fiil ehliyetine sahip değilse, yaptığı işlemden eline geçen değerlerden ancak elinde kalan bölümünü geri vermekle mükelleftir.

 

İş sahibi yapılan ise icazet verirse, vekalet hükümleri geçerli olur.

 

E-havale

 

a-Tanımı, Özellikleri

 

BK madde 475’ye göre; havale öyle bir akittir ki, onunla havale edilen (muhalünaleyh), vekil sıfatıyla kendi adına kabza yetkili olan havale alıcısına (muhalünlehe), havale eden (muhil) hesabına nakit veya kıymetli evrak veya misli eşyayı kabule yetkili kılınır.

 

b-Genel Olarak Değerlendirme

 

Havale ödeme ve kredi vasıtası olup, nedene ve amaca bağlı değildir.

 

Havalenin konusu havale edenin havale alıcısına olan borcunun ödenmesi ise, bu borç ancak havale edilen tarafından yapılacak bir ödeme ile son bulur. Şöyle ki, havaleyi kabul eden alacaklı, ancak, havale edilene müracaatla havalede öngörülen süre içinde alacağını kabul etmediği taktirde, havale edenden alacağını isteme yetkisini kazanır.

 

Havale edilen, havaleyi kabul etmek istemezse bunu derhal borçluya haber vermek zorundadır. Aksi halde zarar ve ziyandan sorumlu olur.

 

Havale alıcısı, havaleyle, edilen tarafından yapılacak ödemeyi kabule yetkili kılınır. Ancak bu yetkiyi kullanıp kullanmamakta serbesttir.

 

Havale edilen, havaleyle, yalnızca ödemeye yetkili kılınır. Havale edilen havale edene borçlu ise ve kendisi için bu ödeme havale edene yapacağı ödemeden daha külfetli değilse, borcu oranında, havale edilene ödeme yapmaya mecburdur.

 

Havale eden, hem havale edilene hem de havale alıcısına yetki vermektedir. Havale alıcısına karşı her zaman havaleden dönebilir. Havale eden, havale alıcısına karşı her zaman havaleden dönebilir. Yeter ki, havale eden havale alıcısının borçlusu olup, bu rücu havale alıcısının aleyhine olmasın.

 

c- Akreditif (Kredi Mektubu)

 

Özelikle uluslar arası ticarette kullanılan, BK 457. maddesi anlamında bir havaledir.

 

Genellikle, ülke içindeki bir alıcının ülke dışındaki bir satıcıya borcunun ödenmesi dolayısıyla akreditif düzenlenir. Akreditifte, bankasına akreditif açma yetkisi veren kişi havale eden durumunda, akreditif açan banka havale edilen durumunda, bankanın akreditif gereği ödemede bulunacağı kişi de havale alıcısı durumundadır.

 

F- Neşir (yayım) sözleşmesi

 

4.BÖLÜM:SAKLAMA AMACINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 

Bir şeyin, muhafaza edilmek üzere, emaneten bir başkasına bırakılması sonucu oluşan sözleşmelerdir. Bu tür sözleşmelerin en önemlisini vedia sözleşmesi teşkil etmektedir.

 

a-vedia (saklama) sözleşmesi

            

a-Tanım

 

BK 463’e göre; vedia bir akittir ki, onunla müstevdi (saklayan), mudi (saklatan) tarafından verilen şeyi kabul etmeyi ve onu güvenli bir yerde saklamayı üstlenir.

 

Vedianın konusunu yalnızca taşınırlar oluşturur. Bu sözleşmede yalnızca saklama söz konusu olduğundan, mülkiyet saklayana geçmemekte ve saklatan her zaman şeyi geri isteme hakkına sahip olmaktadır.

 

Vedia sözleşmesi, kural olarak bir biçime bağlı olmayıp, taraflarca kararlaştırılmışsa veya saklayanın saklama işini bir ücret karşılığı yapmadığı kanısı mevcutsa, ücret ödemesine gerekmez.

 

b-Vedia Sözleşmesi Hükümleri

 

b1-Saklayanın Borçları: Saklayan; eşyayı kabul, eşyayı saklama, eşyayı kullanmama ve geri verme borçlarıyla yükümlüdür.

 

b2-Saklatanın Borçları: Saklatan, kararlaştırılmışsa ücret ödeme, masraf ve zararları ödeme borçları ile yükümlüdür.

 

b3-Vedia Sözleşmesinin Sona Ermesi: Vedia sözleşmesi, sözleşmede öngörülen sürenin dolmasıyla sona ereceği gibi, sözleşmede bir süre öngörülmüş olsun veya olmasın, saklatanın şeyi geri istemesi veya bir süre öngörülmemesi halinde, saklayanın şeyi geri vermesiyle son bulur.

 

5.BÖLÜM:TEMİNAT AMACINI GÜDEN SÖZLEŞMELER

 

            Bu tür sözleşmeler, taraflar arasında karşılıklı teminat ilişkisine dayanan sözleşmelerdir. Kefalet ve rehin sözleşmeleri, güvence sağlama amacını güden sözleşmelere örnek teşkil etmektedir.

 

A-kefalet sözleşmesi

      

a- tanım:

BK madde 483’e göre; kefalet bir akittir ki, onunla bir kimse, borçlunun sözleşmeden doğan borcunu alacaklıya karşı temin etmekle yükümlüdür.

 

            Kefalet sözleşmesi, alacaklıyla kefil arasında yapılan hukuki bir işlemdir. Bu işlem için borçlunun iznine gerek yoktur.

 

            Kefalet sözleşmesi taahhüdî bir işlem olup, kural olarak tek tarafa borç yükler. Ayrıca, kefaletten doğan borç asıl borçtan farlı, fer’i bir borçtur. Yani, kural olarak tali (ikincil) bir nitelik taşır. Bu özellik alacaklının önce asıl borçluya, borçlunun borcunu ödememesi durumunda da kefile başvurmasını gerektirir.

 

            Kural olarak, kefilin ödeyeceği miktar asıl borcun miktarından fazla olamaz, kefalet alacağı asıl alacaktan bağımsız olarak temlik edilemez ve kefil borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilir.

 

b-Kefalet Akdinin Geçerlilik Şartları:

 

 Kefalet akdinin geçerli olabilmesi için, her şeyden önce asıl borcun geçerli olması gerekir. Tam fiil ehliyetine sahip olmayan bir kişi kefalet sözleşmesi yapamayacağı gibi, onlar adına veli ve vasisi de sözleşme yapamazlar. Kendilerine kanuni müşavir atanmış kişiler ise, ancak yasal temsilcilerinin iznini alarak kefalet sözleşmesi yapabilirler.                                            

 

Kefalet sözleşmesinin diğer bir geçerlilik şartı, onun yazılı şeklide yapılmasıdır. Kefalet sözleşmesinde, kefilin sorumluluğunun en yüksek miktarı, asıl borç, asıl borçlu ve borcun sebebi belirtilmelidir.

 

c- Kefaletin Çeşitleri

 

  1. Adi Kefalet:

      Bir borcun asıl borçlu tarafından ödenmemesi durumunda, alacaklının borcun tamamını kefilden talep edebileceği kefalet türüdür. Bu tür kefalette, alacaklı ilk önce borçluya başvurmak zorundadır. Yoksa, kefil önce asıl borçluya başvurulması (tartışma) def’inde bulunur.

 

  1. Müteselsil Kefalet:

      Alacaklının, bir sıra gözetmeksizin ister borçluya ister kefile başvurabileceği kefalet türüdür. Bu tür kefalette tartışma def’i söz konusu değildir.

 

  1. Birlikte Kefalet:

      Birden çok kefil birlikte, bölünebilir bir borca kefil oldukları takdirde, bunlardan biri kendi hisseleri miktarınca adi kefil gibi ve diğerlerinin hisseleri hakkında kefile kefil sıfatıyla sorumlu olur. Kefiller, gerek asıl borçlu ile beraber gerek kendi aralarında müteselsil olmayı gerekli saymışlarsa, her biri borcun tamamından sorumlu olup, ancak diğerlerinin hissesi için onlara rücu hakkına sahiptirler.

 

  1. Kefile Kefil ve Rücua Kefil:

      Kefile kefil, alacaklıya karşı kefilin borcunu temin eden kimsedir. Bu sözleşme, alacaklıyla kefile kefil arasında yapılmakta olup, yazılı biçime tabidir. Burada da kefile kefil tartışma def’i ileri sürme hakkını haizdir. Ayrıca borcu ödemek zorunda kalan kefile kefil, asıl kefille rücu edebilir. Rücua kefil olan kimse ise, borçludan alacağını alamayan kefile kefildir.

 

d-Kefilin Sorumluğu:

 Kefil asıl borç ile beraber, borçlunun kusur ve temerrüdünün kanuni sonuçlarından sorumludur.

 

Kefil, alacaklının taleplerinin ifa ederek dava açmasını engellemek için kendisine zamanında uyarı yapılmadıkça asıl borçlu aleyhine acılan dava masraflarını ödemeye mecbur değildir. 

 

Faiz verilmesi kararlaştırılmışsa, kefil ancak işlemekte olan faiz ile beraber, işlemiş faizden 1 seneliğini vermekle yükümlüdür.

 

Kefilden, ödemekle yükümlü olduğu azami miktar, ancak borcun muacceliyet kazanmasıyla istenebilir. Yani, asıl borç borçlunun iflası nedeniyle vadesinden önce istenebilir hale gelse bile, kefilden ancak borcu vadesinde ödemesi talep edilebilir.

 

e-Kefalet Sözleşmesinin Hükümleri

 

  1. Kefilin Hak ve Yükümlülükleri:

Kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi halinde, alacaklıya ödemede bulunma yükümlülüğündedir. Ancak, bunun yanında, kefilin alacaklıya karşı ileri süreceği def’iler de mevcuttur. Bu def’ileri ileri sürmedikçe borçluya olan rücu hakkını yitirir. Kefilin ileri süreceği ve asıl borçluya ait olan bu def’ileri, asıl borcun geçerli olmadığı, asıl borcun ortadan kalkmış olduğu, asıl borcun geçerli olmadığı, asıl borcun henüz muaccel olmadığı, asıl borcun zamanaşımına uğradığı gibi def’ilerdir. Ayrıca kefil, kefile ilişkin def’ileri de ileri sürebilir. Bunlar da tartışma, bölme ve rehnin paraya çevrimlisi def’ileridir. 

 

  1. Alacaklının Hak ve Yükümlülükleri:

 Alacaklı, borçlunun iflası halinde, alacağını iflas masasına yazdırmak ve kefili bundan haberdar etmek, borçludan ele geçirdiği rehin gibi bir takım güvenceleri kefilin zararına elinden çıkarmamak ve borcun muaccel olmasıyla kefilin kendisine yapacağı ödemeyi kabul etmekle mükelleftir.

 

  1. Kefille Borçlu Arasındaki İlişki:

Kefil alacaklıya borcu ödemesi halinde, bunu borçluya ihbar etmelidir. Eğer ihbar etmezse, borçlunun ikinci kez borcu ödemesi halende, kefil borç için borçluya rücu edemez.  

 

Kefil, yasada belirtilmiş bazı durumlarda borçludan güvence vermesini ve eğer borç muaccel olmuşsa, kendisini kefaletten kurtarmasını isteyebilir.

 

f-Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi:

 

Kefalet sözleşmesi, asıl borcun sona ermesiyle son bulacağı gibi, belirli süreli kefalette, alacaklının bu sürenin dolmasından itibaren 1 ay içinde, alacağını elde etmek için mahkemeye yada icraya başvurmaması yada başvurmakla beraber alacağını takip işine uzun süre ara vermesiyle kefalet sözleşmesi geçerliliğini yitirir. Belirli süreye tabi olmayan kefalette ise, asıl borcun muaccel olmasından itibaren 1 ay içinde, kefil alacaklıya başvurarak, alacağını mahkeme yada icra yoluşla takip etmesini isteme hakkını haizdir.

 

Resmi bir memura veya müstahdeme belirsiz bir süre kefil olunursa, kefil her üç yılın dolmasıyla ve bir sene önceden kefaletin feshini ihbar edebilir.

 

B-Rehin sözleşmesi

 

a- Rehin Sözleşmesi

 

            Rehin verenle alacaklı arasında yapınla bu sözleşme, alacaklıya, alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine, şeyin satılarak elde edilen bedelin öncelikle kendisine verilmesini isteme hakkını veren bir sözleşmedir.

b-Çeşitleri

 

ba-Taşınmaz Rehni:

Taşınmazların rehin edilmesi için, onların öncelikle tapu siciline kayıtlı olmaları şarttır. Taşınmaz rehni, ancak BK’da belirlenen ipotek, ipotekli borç senedi ve irat senedi çeşitleriyle kurulabilir.

bb-Taşınır Rehni:

Belirli bir alacağı teminat altına almak üzere, alacaklının alacağının ödenmemesi halende, taşınır bir mala yada haklara el atma yetkisin veren sözleşmeler, taşınır rehni sözleşmeleridir. BK’da taşınır rehni şu çeşitlerden oluşmuştur. Teslim koşullu rehin, hapis hakkı, alacak haklar, üzerindeki rehin, rehin karşılığı borç para verenlerle yapılan rehin ve rehinli tahvilat.

 

bc-Ticari İşletme Rehni:

Ticari işletmenin malikiyle, alacaklı durumunda bulunan kredi kurumları, kredili satış yapan kişi ve kurumlar veya kooperatifleri arasında yapılan bu sözleşme, alacağın vadesinde ödenmemesi halende, alacaklıya, rehin konusu ticari işletmeye ait yasada sayılan değerleri sattırarak, bedelini alma hakkını verir.

 

6.BÖLÜM:

SONUÇLARI TALİH VE TESADÜFE BAĞLI SÖZLEŞMELER

 

Hüküm ve sonuçları az çok talih ve tesadüfe bağlanan sözleşmedir. Bu sözleşmeler, BK’da düzenlenen kumar ve bahis, yaşam boyunca gelir ve ölünceye kadar bakma sözleşmeleridir.

 

a-Kumar ve Bahis Sözleşmesi

 

Kumar ve bahis bir alacak hakkı doğurmaz. Kumar oynayan veya bahse giren kimse tarafından imzalanan adi borç veya kambiyo senedi, 3. bir şahsa devredilmiş olsa bile, bunlara dayanarak hiçbir kimse hak iddia edemez. Kumar ve bahisten doğan borç eksik borç olduğundan, alacaklının dava ve takip hakkı yoktur.

 

b-Yaşam Boyunca Gelir Sözleşmesi

 

Gelir borçlusunun bir kişiye yaşam süresince, belirli zaman aralıklarıyla, para yada diğer misli eşyalarla ödemelerde bulunmayı taahhüt etmesidir.

 

            Bu sözleşme, hem gelir alacaklısının hem de gelir borçlusunun yaşamı boyunca yapılabileceği gibi, bir 3. kişinin yaşamına bağlı olarak da yapılabilir. Edimler karşılık ilişkisine dayanabileceği gibi, karşılık gözetmeksizin bakım borçlusunun edimde bulunmasıyla da gerçekleşebilir.

 

            Yaşam boyu gelir sözleşmesi yazılı biçime bağlı olup, eğer bakım alacaklısı, bakım borçlusunun ediminin karşılığında bir taşınmaz devretme yükümlüğüne girerse, artık sözleşme resmi şeklide yapılır.

 

            Sözleşme, gelir borçlusunun veya 3. bir kişinin yaşamına bağlı olarak yapımlaş ve gelir alacaklısı bu kişilerden önce ölmüşse, aksı kararlaştırılmadıkça, hak gelir alacaklısının mirasçılarına geçer. Birden çok gelir alacaklısı mevcutsa ve bunlardan biri ölmüşse, borçlu ölenin payını ödemekle artık yükümlü olmaz.

 

            Sözleşme alacaklının yaşamına bağlı olarak yapılmış, fakat borçlu ondan önce ölmüşse, yükümlülük sona ermez. Mirasçılar ödemeye devam ederler; yeter ki sözleşme ivazsız (karşılıksız) yapılmış olsun. 

 

c- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi

 

Taraflardan biri diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu gözetmek şartıyla, bir miktar para veya mallar temlik etmeyi (devretmeyi) üstlenmektedir. Bu sözleşme her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.

 

 Kendisine bakılacak kimse kural olarak bakım alacaklısıdır. Fakat taraflar 3. bir kişinin bakılıp gözetileceği hususunda da anlaşmaya varabilirler. Bakım alacaklısının gerçek kişi olması zorunludur. Bakım borçlusu ise tüzel kişi de olabilir.

 

BK 512 ye göre bakım sözleşmesinin miras sözleşmesi şeklinde olması zorunludur. Miras sözleşmesi 2 tanık önünde sulh yargıcı veya noter tarafından resen düzenlenen metnin taraflar ve tanıklarca imzalanmasıyla ortaya çıkar.

 

Sözleşme ölüm ile sona erebileceği gibi fesih bildirimi ve sözleşmeyi tek yanlı olarak bozma hallerinde de son bulur.

Sosyal Medyada KpssRehber